26| Hak ettiği gibi...

En başından başla
                                    

Sürekli böyle yapmasının nedenini düşünmeye daldığında yüzüne çarpan yaprakla yana döndü. Yibo'ya yaprak koparıp attıktan ve onun kendisine bakışını gördükten sonra gülen çocuk ellerini birbirine vurmuştu. Yibo ise attığı ters bakışların yerine ulaşmadığını, böylelikle etkisiz olduğunu görüp omuz silkmişti. Her zaman herkese çıkışan hali şimdi o çocuğa karşı pes etmişti. Belki de sadece çok yorgundu, bu yüzden fazla düşünmedi.

"Şimdi burası." Eliyle olduğu yeri gösterdi. Sesinde inanamayan bir tını vardı. "Parkın en güzel yeri mi?"

Sorusu olumlu yanıt aldığında etrafına bakmıştı. Heyecanlı bir ses ve hevesli bir işaret parmağı ona parkı anlatıyordu. Onu dinliyordu; her ne kadar duymuyor gibi davransa da gözleri onun gösterdiği yerlere dikkatlice bakıyordu.

"Bak en köşedeki renkli basamaklar görünüyor... sonra, sonra evet! Küçük ağaçların arasında kalan bankı bile görebiliyoruz. "

Yibo bakışlarını oraya çevirirken öteki daldaki çocuk konuşmaya devam etti. "Kim bilir kimlerin dinlenme yeridir orası, çok göz önünde değil çünkü."

Omuz silkti. Umurunda değildi ama dinlemeye de bakmaya da devam ediyordu. "Bak sokağın öteki yanındaki küçük büfe ve salıncaklar da gözlerimizin önünde. "

Yibo başını yana çevirip konuşan çocuğa baktı. Sen ne anlatıyorsun der gibi gözlerle kabaca baksa da o bunu umursamamış, daha düzgün bir ifadeyle dikkate almamayı tercih etmişti. Cevap vermeden yanındaki küçük saksıya uzanmış ve oturduğu yere yerleşerek üzerindeki küçük yaprak parçalarını silkelemişti.

"İnanmıyorsun ama acayip iyi bir yer burası. Her yeri görebildiğim için her yeri çizebiliyorum. Kalabalık oluyor resimler... kalabalık resimleri de çok severim zaten."

"Ben sevmem kalabalıkları." Yibo düşünmeden karşılık verdi, farkında değildi ama az önce kendisi de ayaklarını sallamaya başlamış, daha rahat oturmak için olduğu yerde kımıldanmıştı. "Çünkü gürültü de sevmem. Ben sadece..."

Duraksadığında gözlerinin önüne gelen Xiao Zhan ile yeni başka düşüncelere yelken açmıştı. Uzunca bir süre yalnızca onu düşünebileceğini ve bundan sıkılmanın kendisi için zor olacağını fark ettiğinde elini istemeden kalbine götürdü.

Ne hızlı atıyordu.

Sonra birden onu özlediğini fark etti. Elinin altında çarpan kalbinin gerçek olamazdı ama ezildiğini hissediyordu sanki. Bunun için olduğu yerden aşağıya inmek, görmeyi beklediği çocukları görmeden koşturarak gitmek istiyordu.

Fakat özlemek buna rağmen dayanılmaz gelmemişti ona; olması gereken her şey kadar normaldi. 

"Sadece düşünüyorum."

Sözlerini planında olmayan bir şekilde tamamladığında, gitme isteğini baltalayan sesler duydu aşağı taraftan. Çocuklar üzerlerindeki okul formalarını umursamadan oyuna gelmişler ve Yibo'yu görünce de dayanamayıp dibinde bitmişlerdi.

"Yibo Yibo!"

Yibo bir çırpıda aşağıya inip çocukların yanına gitti ve elleriyle hepsinin kafasına dokunup saydı.

"Bir, iki, üç dört...dört." son saydığı çocuğun kafasındaki elini havaya kaldırıp aynı yere koydu. "Beşincisi nerede?"

"Onun işi var, annesi çağırdı. "

Yibo düşünür gibi yaptı. Bu sırada ortadaki çocuğun hevesle, "Kaykayını getirdin mi?!" Diye sormasını duymazlıktan gelerek arkasında, ağaçta oturmaya devam eden bedene bakmıştı. Önüne döndüğünde ise ,"Kaykay yok size. " diyerek tüm çocukları yanıtladı. 

küçük işlerin adamı ve ebruli~yizhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin