Bölüm 26

1.2K 759 217
                                    

Kaburgalarımı acıtırcasına derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım. Adam beni görünce toparlandı ve gözleri parlarcasına gülümsedi.

Benden iyi hâldeydi. Sadece yüzünde yaralar vardı. Sağ gözünün şişi inmek üzereydi. Kaşı açılmış ama kelebek yara kapatma şeritleriyle tutturulmuştu. Çenesinde ve burnunda sadece morluklar vardı. Acaba sorguya girmeden omuz askımı çıkartmalı mıydım? Bu, beni daha aciz gösteriyordu ama artık iş işten geçmişti.

Adamın gözü üstümdeydi ve bana büyük bir hayranlıkla bakıyordu. Karşımda duran karakter hangisiydi acaba? Konuşunca kendini açık edeceği belliydi. Barodan gönderilmiş genç bir avukat tedirginlikle bize tebessüm etti. Sorgu masasına başkomiserimle birlikte oturdum. Giray ise benim arkamda ayakta kaldı. Sandalyeye oturmadan önce ona kaçamak bir bakış attım. Her zamanki gibi kaslı kollarını birbirine dolamış, kehribar gözleriyle ortama hâkim oluyordu.

"Komiserim sizi görmek ne güzel."

"Kiminle konuşuyorum acaba?" dedim. Kendine güven duyan bir sesle. Açıkçası konuşmayı onun başlatması iyi olmuştu.

"Ben Okan Acun."

Masaya kelepçeli olduğu hâlde elini uzatıp tokalaşmaya çalıştı.

"Daha önce tanışmıştık ama unuttunuz sanırım," dedi.

Bir eline bir de yüzüne baktım. Hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyordu. Elini sıkmayacağımı anlayınca mahcup bir ifadeyle geri çekip saçlarını düzeltti.

Yüzünü işaret edip "Nasıl yaralandınız?" dedim. Tüm olanları hatırlamıyor gibi bir havası vardı. Her karakterin farklı bir hafızası mı vardı acaba? Adam, olmayan gözlüğünü düzeltir gibi yaptı.

"Tam hatırlamıyorum ama gözlüğümü kaybetmişim. Sanırım araba çarptı," dedi.

"Beni nereden tanıyorsunuz?"

"İlk önce iş yerinde tanışmıştık komiserim. Daha sonra da pansiyona benimle konuşmaya gelmiştiniz."

"Ya sonra," dedim ve gözleri bir anda buğulandı. O anda karakter değişikliği yaptığını elle tutulur biçimde görebiliyordum. Kafasını sağa sola oynattı. Vücudu karşımda biçimleniyor gibiydi. Daha yumuşak, kırılgan bir yapı hâlini aldı.

"Komser, sen için üzüldü."

Yine Türkçesi bozuk, kadınsı bir ses. Karşıma gelen Adrea olmalıydı. Kelepçeli ellerine ve karnına baktı. Neredeyse ağlamak üzereydi. Baro avukatının kaşlarını çatılmış, gözleri hayretle açılmış bu değişik duruma şahitlik ediyordu. Sandalyesini müvekkilinden birazcık uzaklaştırdı.

"Andrea, sen misin?" dedim. Sanki yıllardır tanışıyormuş gibi.

"Evet. Ben seni uyardı."

"Bana neler olduğunu anlatır mısın?"

"Ben hapiste doğurmak istemiyor. Bize yardım et."

"Hamile misin?" dedim. Aklımı kaçırmış olmalıyım. Karşımda duran adama bu soruyu sorduğuma göre.

"Evet. On hafta olcak."

"Bebeğin babası kim Andrea?"

Adam, "Benim sürtük!" diye bağırıp masanın üstüne çıkmaya çalışınca Giray, uzun bacaklarıyla arkamdan uzanıp masaya tekme attı. Kadın ya da adam, duvarla masa arasına sıkıştı ama kahkaha atıyordu. Sorun şu ki sağ koluma darbe almıştım ve gözümden yaş gelecek kadar canım yanmıştı. Sesimi çıkartmadan dişlerimi sıkarak acımın geçmesini bekledim.

Mehmet Akif Başkomiser, omzuma dokunup "İyi misin Canfeza?" diye sordu.

"İyiyim, devam edelim," dedim.

İlk Korku #Aşk-ı Polisiye I#Where stories live. Discover now