"Bugünkü çekim iptal oldu, gidip dinlenebilirsiniz." Alperen kaşlarını çatlarken içten içe seviniyordu, arkadaşıyla vakit geçirmek için daha iyi zaman olamazdı.
"Neden iptal oldu?" diye sordu fakat merak etmiyordu.
"James Bey, menajeriyle sıkıntılar yaşadığını ve bazı özel durumlardan dolayı bugün sete gelemeyeceğini söyledi."
Alperen şaşkınca kafasını iki yana salladı. "Dila gibi bir menajerle anlaşamamak mı? İşte buna şaşırdım, her neyse-"
"Dila mı?" diye sordu mekanik sesle Atakan.
Arkadaşından gün içerisinde ilk defa düzgün bir tepki aldığı için daha çok şaşıran Alperen "Evet?" diyerek sorgular biçimde kollarını göğsünde bağladı.
Atakan önüne döndü, kahvesini sehpaya bırakırken "Kendine gel Atakan," diye mırıldanıyordu. "O olması imkansız," diyerek kuruntularını yok etmeye çalışıyordu.
"Tamam gidebilirsin Ercan, teşekkürler." diyerek sandalyenin üstündeki ceketini aldı ve ayağa kalktı. Ercan Bey gelen mailleri okurken ortamdan tamamen soyutlanmış gibiydi, Atakan hızla ayağa kalktı.
"Hiç, öylesine boş bulundum." dedi ve çıkışa ilerlemeye başladı. Alperen'in dediği gibi biraz kafasını dağıtmaya ihtiyacı vardı, bu yüzden kulaklığını takıp müzik dinlemeye karar verdi. Alperen ise oldukça endişeliydi, arkadaşının peşinden koşarken "Dila ismi ona tanıdık mı geldi yoksa?" diye düşünüyordu. Eğer öyleyse çok kötü olaylar yaşanacaktı.
Ve bundan deli gibi korkuyordu.
"Atakan!"
Atakan onu duymuyordu, karşıdan karşıya geçen arkadaşı kaldırıma adım attığında ona yetişmek üzereydi. Sert bir fren sesi duyduğunda donakaldı, aracın biri kontrolden çıkmıştı ve kaldırıma süratle geliyordu.
"Atakan! Geri çekil oradan!" diye bağırdı korkuyla. Bir saniye daha düşünemezdi, kaldırıma doğru koşarken nefesi kesiliyor ama arkadaşının adını haykırıyordu. Araba kaldırıma daldığında nefesi boğazında tıkandı, hıçkırdı.
"Hayır," diye fısıldadı, gözleri doldu. Çevresindeki sesleri duymuyor, olay yerine koşan insanları görmüyordu.
Atakan birkaç ses duyunca kulaklığı çıkartıp arkasını döndü, kendisine yaklaşan arabayı gördüğünde kalp atışları hızlandı. Zihnindeki o tiz ses yine yankılanmaya başladı: "EREN!"
Arabanın fren sesi kulaklarında çınlarken kafenin önünden hızla geçti ve kaldırımda koştu. Araba gürültüyle kafenin camına çarptığında nefes nefese kendisine sarılan arkadaşı ağlıyordu.
"Öleceksin sandım," dedi Alperen titreyen sesiyle. "Bu sefer gerçekten öleceksin sandım, çok korktum. Neden dikkatli olmuyorsun?" diye bağırdı öfkeyle. Atakan kaskatı kesilmişti, Alperen'in söylediklerine cevap verememişti çünkü başına keskin bir ağrı saplanmış, gözlerinin önüne gelen minik bir sahne kalp atışlarını zirveye çıkarmıştı.
"Seni artık sevmiyorum diyorum, anlamıyor musun? Bırak beni!" Tiz ses, bu sefer arkasından geliyordu. Genç adam ellerini yumruk yaptı, yağmur damlaları yüzünde gezintiye çıkıp yere doğrudüşerken gök bir kez daha gürledi. Koşma sesleri boş sokakta yankılandı.
Yalnız kalıyordu. Her adımda aralarına mesafe koyuyordu.
"Anlamıyorum!" diye bağırdı genç adam, ellerini saçlarından geçirirken kırgın bir ifadeyle "Anlamayacağım," diye fısıldadı. Fısıldayışıyla beraber kalbi sızladı, hıçkırmamak için dudağını ısırdı.
"Su verin beyefendiye. Şoktan çıkamıyor sanırım. Ambulansı ve polisi arayın." Koluna giren kişiyle irkildi Atakan, kendisine uzatılan suyu görünce caddeye göz attı.
"Açılın hava alsın."
"Araba ona çarpmış mı?"
Kafasını ne tarafa çevirse yabancı yüzlerle karşılaşıyordu, burada olmak yerine gözlerinin önüne düşen sahnede olmayı istemişti. Nasıl da kalbi ağrımıştı öyle, derinden hissetmişti o acıyı yeniden.
Kazayı yapan şoför mahcup bir hâlde kendisiyle ilgileniyor, kolunu tutan Alperen ise öfkeyle adama bakıyordu. "Çok özür dilerim," diyordu otuzlu yaşlarının sonundaki adam. "İyi misiniz beyefendi?"
Sadece başını sallamakla yetindi Atakan, zihnine düşen sahneye yeniden dönmek istese de bunu başaramadı. Yenilgiyle omuzlarını düşüren genç adam, iyi olup olmadığını soran insanları umursamadan kaldırımın kıyısına oturdu. Setten dışarı çıkıp Alperen'in yanına giden tanıdık simalar, Atakan'ı görünce kısa bir şok geçirdikten sonra Alperen'e soru sormaya başlamışlardı. Bu sırada polislerin olay yerine geldiğine dair konuştuklarını duydu genç adam.
Yanına yaklaşmak isteyen herkesi bakışlarıyla geri gönderiyordu, yağmur yavaş yavaş yağmaya başladığında sakin ifadeyle yoldaki küçük çukurda oluşmaya başlayan su birikintisini izledi. Polis telsizlerinin seslerini duyunca kafasını usulca kaldırdı, öylesine dalmıştı ki kalabalığın azaldığını ve Alperen'in başında dikilip sürücüden öfkeyle şikayetçi olduğunu yeni fark ediyordu.
Telefonu titrediğinde umursamadı, birkaç kez daha titrediğinde dayanamayıp gelen bildirimlere baktı.
Dila: Atakan üzgünüm. (15.06)
Dila: Seni engelleyen ben değildim.
Dila: Kemal adına özür dilerim. Telefonu şimdi elime aldım ve yeni fark ettim.
Dila: Böyle olsun istemezdim, telefonumu ne ara aldığı hakkında hiçbir fikrim yok.
Dila: Atakan? (15.09)
Dila: Neden görüldü atıyorsun?
"İfade vermeniz için karakola gelmeniz gerekiyor beyefendi." Kendisine seslenen polisi duyunca ağır adımlarla kaldırımdan kalktı. Kulakları uğulduyordu, tüm sesler ve görüntüler zihnini bulandırmaya başlamıştı.
"Atakan bir şeyler söyle, beni korkutuyorsun." diyen Alperen'e dudaklarını oynatarak "İyiyim." cevabını verdi.
Polis aracına binerken telefonun ekranını yeniden açtı, aklında birçok sorusu olmasına rağmen parmakları yalnızca bir soru sordu.
Dev Adam: Sen kimsin Dila? (15.11)
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Diğer bölümlere göre uzun yazdım bu sefer. Umarım sevmişsinizdir, duyguları yazar ağzından anlatmaya çalıştım.
Oy vermeyi, bölüm hakkındaki fikirlerinizi yazmayıunutmayın💬