𝐒𝐢𝐱𝐭𝐞𝐞𝐧

Start from the beginning
                                    

"Ağrı kesici var mı? Başım çatlıyor."

"Var, yemeğini yedikten sonra veririm sana." Tok karnına ilaç almaya dikkat eden biri olarak dediğine itiraz etmeden önümdeki yemeklere baktım. Kore usulü baharatlı kahvaltılıklar vardı. Kızarmış ekmekler ve marmelatlar ile büyümüş biri olarak hâlâ alışamamıştım bu kahvaltı türüne.

Elime aldığım çubukları pirinç kabına daldırırken karşıma oturan adama kaydı gözlerim. Üstündeki önlüğü çıkardığında, göğüs dövmelerini görünür kılmıştı. Çoğu kez yanyanaydık, sürekli genel olarak baksam bile hiçbir dövmesini teker teker incelemiş sayılmazdım. Yalnızca mührünü incelemiştim.

"Dün fazla kaçırmıştın." Sessizliği bölmesi ile sol göğsü üzerindeki mühüre bakmayı kesip yüzüne baktım.

"Evet, uzun süre sonra fazla alınca çarptı birden." Hâlâ ağrısını sürdüren başımı görmezden gelip kahvaltıma döndüm.

"Sana çocuk yapmam için yol boyunca ağlayıp durdun." bundan keyif alıyor olduğunu sesine yansıtmaktan kaçınmazken, dediği şeyler sayesinde dün gece aklımda bölük bölük canlandı. Ve evet, bana bebek yap diye yol boyunca başında ağladığım o utanç verici anlarıda, ne yazık ki anımsadım.

"Yapmamışımdır." başımı olumsuzca sallayıp bir umut inkar ettiğimde gülerek başını geriye atmış ve bana bilmeden adem elması ile görsel şölen sunmuştu.

"Yaptın Roseanne."  Huysuzca söylenip önüme döndüm. Bir daha ne içerdim ne de aklım kayıkken bu adama mesaj atardım. Gerçi yapmam etmem dediğim her şeyi tekrarlamak gibi büyük lokma yemişliğim çoktur.

"Demek dünden bahsedecez. O halde bana söz verdiğin gibi sorularımı cevaplamaya ne dersin?" Gülüşü yavaşça solduğunda, elindeki çubukları bir kenara koyup dirseklerini mermer adaya yasladı.

Tatminlik hissi ile gözlerim yerini bilirmişcesine yeniden mührüne kaydı. Ve ardından belli olan az buçuk pençe izleri.

"Bana hiçbir şey anlatamadığın için sormak istediğim o kadar fazla soru var ki? Hangisinden başlasam bilemiyorum." Yanımdaki su bardağından bir yudum su alıp gözlerine baktım. Ne hissettiğini anlamak zordu.

"Sana karşı dürüst olacağım Roseanne, başkalarında cevap aramana gerek kalmayacak." Yaptığı ima az çok belliydi. Kalbimi huzursuzluk kapladı nedensizce. Bu adamla olduğum her süre boyunca ona yaptığım ihanet asılsız geliyordu. Buna dur demek istiyordum. Aklımın karmaşıklığı büyük bir sancıyla bana geri döndüğünde gözlerimi sıkıca yumdum. Şimdi bunları düşünmenin sırası değildi. Bana karşı gerçekten dürüst olacağını varsayarak cevaplarını bulacaktım aklımda cirit atan soruların.

"Tamam en basitinden başlıyorum. Bu mühür neden ensemde değil? Çok araştırdım öğrenemedim, doktorlar bile görünce bunun ne olduğunu anlayamadı. Göğsümde bir mühür olması imkansız olmalıydı?" Birazdan alacağım cevaba hazırlamıştım kendimi. Ne kadar düşünürsem düşüneyim aklettiğim tek şey bunun gerçek bir mühür olmadığı yönündeydi. Bir işaret olmalıydı ama mühür değildi işte.

"Bilmeleri imkansız zaten." histerik bir sırıtış ile başını iki yana salladı.
"Bu mühür çeşidini bilen birkaç insan var yalnızca. Büyük büyükbabam sürüsünün başına geçerken yaşadığı güvensizlik problemleri yüzünden, atalarının yaptığı gibi ruh eşini kendine ihanet etmesin diye bu şekilde mühürlemiş."

Eline aldığı bardaktan bir yudum su alıp, benim  onun mührüne baktığım gibi tişört üzerinden mühür yerime bakmıştı. "Neden böyle bir şey yapmış? Bunun farkı ne ki?"

broken moonWhere stories live. Discover now