2. Bölüm "Ne iz ne de hatıralar..."

En başından başla
                                    

“Asıl ben teşekkür ederim.”

“Ne için?”

“Hiç pes etmediğin için.” dedim, minnetle bakışlarımız birbirini bulduğunda. Her ne kadar yaşadığım şeyleri ayrıntısıyla bilmese de anlatabildiğim kadarıyla bile bana her zaman destek olmuştu. Derya tek dostum, olmayan ailemdi…

 İki yıl önce kaçarcasına geldiğim bu şehirde, böyle bir kişiyle tanıştığım için çok şanslıydım. Ankara’da doğup büyümüş biri için İstanbul başta çok karmaşık ve büyük gelse de zamanla bu kalabalık şehrin benim için bulunmaz bir nimet olduğunu anlamıştım. Kimse beni bu şehirde kolay kolay bulamazdı. Gizlice girdiğim üniversite sınavında İstanbul’u kazandığımı öğrendiğimde kaçma planlarına başlamıştım bile. Maddi durumumuz çok iyiydi. Annem ölmeden önce hatırı sayılır bir mirası sadece bana bırakmıştı. Hala neden böyle bir şeyi yaptığına anlam veremesem de zamanında onu inandırmaya çalıştığım şeylerin gerçekliğini öğrendiğini ve bu yüzden herşeyini bana bıraktığını düşünmek yüreğimi rahatlatıyordu. Üvey babamın ve üvey kardeşimin yüzü aklıma geldiğinde betim benzim attı. Burada olmasalar da içime saldıkları korku titrememe yetmişti. Yine de onları atlatıp buraya kaçma cesaretini gösterdiğim için kendimle gurur duyuyordum.

 İstanbul’a geldiğimde ilk işim okulun yurduna yerleşmek olmuştu. Derya ile yurtta tanıştık.  Benim mesafeli tavırlarıma karşılık cana yakın davranışları ile arkadaşlığımızın ilk tohumlarını o atmıştı. Beline kadar uzun kıvırcık saçları ve bembeyaz tenine bir o kadar zıt olan simsiyah gözleri ile girdiği ortamda dikkat çeken bir kızdı. Zamanla birbirimizi tanımış güvenmiştik.  Yurttan ayrılıp ev arkadaşı olma fikrini ortaya attığında bunun benim için ne kadar tehlikeli olabileceğini düşünüp başta reddetsem de Derya’nın günlerce süren ısrarlarına dayanamayıp sonunda pes etmiştim. Kendimize Beşiktaş’ta güzel bir ev kiralamıştık.

Yirmi üç yaşında olmama rağmen, bana kalan yüklü miras hakkında söz sahibi bile değildim. Annemin sağlığı yerindeyken, kendime zarar verdiğim gerekçesiyle hastaneye yatırılmış ve tedavi görmüştüm. Annem öldükten sonra da,  geçirdiğim ağır depresyon ile tekrardan hortlayan, ‘ kendime zarar verme hastalığım’ bahane edilerek düzenlenen raporlar ile üvey ağabeyim bütün haklarımı elimden almıştı. O zamanları düşünmek bile midemi bulandırmaya yetiyordu.  Her ne kadar benim olan mirasa dokunamasam da annem, sebebini bilmediğim bir şeyden ötürü, ölmeden önce adıma bir hesap açmış ve yüklü bir miktar yatırmıştı. Kimsenin bu hesaptan haberi yoktu.  Annemin avukat olan, daha önce tanımadığım bir arkadaşı, beni bulup söyleyene kadar benim bile haberim yoktu. Beşiktaş’ta kaldığımız bu güzel evin masraflarını da bu para ile karşılıyordum.  Ben kirayı ödüyordum, Derya da faturaları ve mutfak giderlerini karşılıyordu.      

Aklımı saran düşüncelerden sıyrılıp kendime geldiğimde, hala dışarı eğlenmeye gidecek olduğuma inanamıyordum. Tam tamına iki yıldır insanlardan kaçmaya çalışıyordum.  Derya’nın yoğun ısrarlarına dayanamayıp gece kulübüne gitmeye nasıl ikna olduğumun şaşkınlığı içinde gardırobuma doğru yürürken kendi kendime tebessüm ettim. Tanıştığımızdan bu yana Derya; akşamları hiç birlikte çıkıp eğlenmediğimizden şikâyet eder, çeşitli bahanelerle beni dışarı çıkarmaya çalışırdı. Bu akşam kabul ettiğimdeki şaşkınlığı aklıma geldikçe gülesim geliyordu.

Bu gece geçmişe dair hiçbir şeyi düşünmeyeceğime ve hiç eğlenmediğim kadar eğleneceğime dair kendime telkinde bulundum. Sahi ben ne zamandan beri bu kadar korkak olmuştum. Babamı küçük sayılacağım bir yaşta kaybettiğimde mi, yoksa annem o uğursuz adamla evlenip, hayatım zindana çevrildiğinde mi? Geçmişe dair düşüncelerin beni ele geçirmesine izin vermeden, gardırobumun kapaklarını açtım ve bu gece giyebileceğim bir şeyler baktım.

HIRÇIN GÜVERCİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin