Rüya

49.2K 3.6K 3.4K
                                    

Avuçlarını dayadığı zeminin sertliği her çöküşünde biraz daha artıyordu. Kısacık tıraş değilmiş saçlarından damlayan terler, kuru betona damlayıp koyu bir leke bırakırken derin bir nefes alıp bir kez daha büktü dirseklerini.

Aşina olduğu bir ses "Dokuz!" diye kulağının hemen yanında kükredi. Terle ıslanmış kirpiklerini kırpıştırarak bulanık görüşünü netleştirmeye çalışırken boğuluyormuş gibi nefes nefeseydi. Sanki biri göğsüne ağır bir kaya yerleştirmişti; ne kadar solusa da şişmiyordu ciğerleri.

"Kalk ayağa!" Aynı kabusu defalarca gördüğü için artık eskisi kadar gerçek hissettirmiyordu, lakin yine de sürünerek kalktı ayağa. Alnındaki teri bile silemeden hazır ol pozisyonuna geçerken ciğerleri alamadığı solukların yoksunluğu ile sızlıyordu.

"Bana bak yavru kurt!" soyadını duymayı beklerken duyduğu kelimeler afallamasına neden olurken gözlerini yavaşça sesin sahibine çevirdi. Bir çift ela göz çatık kaşlarının altından dikkatle yüzüne bakıyordu. Çatık kaşlar onun göz temasıyla yumuşarken, elaları sıcacık bir ifade sardı. İki iri el yanaklarına yükselip yüzündeki teri kuruladığında ciğerlerindeki sızı da katlanarak arttı. Parmaklar alnına yükselip ter içindeki kaşlarını sildi ve Turan yaşadığı şokla nefes nefese açtı kara gözlerini.

Yüzüne kapattığı yastığı can havliyle odanın diğer köşesine fırlatırken ciğerlerini derin bir solukla doldurdu. Uzandığı yerde boş bakışlarla tavana bakarken zihni, gördüğü rüya ve gerçek dünya arasında asılı kalmıştı. İki tarafa da adapte olamıyordu.

Sakinleşip gerçeğe uyum sağlaması birkaç dakika sürdü. Kuruyan boğazını yutkunarak ıslatmaya çalışırken yatakta doğrulup elini terle sırılsıklam olmuş ensesine attı. Bakışları odada dolaştığında abisinin yatağının boş olduğunu görüp duvardaki saate çevirdi gözlerini. Neredeyse öğlen olmuştu.

Uzun zamandır alarmla uyandığı için bir kabusla uyanmayalı günler olmuştu. Zihnine doluşan görüntülerle göğsünde tuhaf bir rahatsızlık hissederken elleri, sarı solcunun silmeye niyetlendiği yüzüne kaydı. Yorgunluktan ve yüksek doz Kurtuluş'a maruz kalmaktan rüyalarının bile ayarı bozulmuştu. Düşüncelerden sıyrılmak için başını sallarken "Hepten kafayı yedik, iyi mi?" diye söylenerek ayağa kalktı.

Uyuşuk hamlelerle odadan çıkıp mutfağa doğru yürürken kafasındaki düşünceler çoktan bilinç dışına itilmişti. Mutfakta oradan oraya koşturan annesinin Turan'ı fark etmesi birkaç saniye sürdü. Fark ettiği anda ise gülümseyerek baktı evladına.

"Kara kuzum benim, uyandın mı?"

Ellerini saçlarının arasına geçirip tutamları dağıttı delikanlı. Başını sallarken ağzı bir esneme dalgasıyla aralandı. Kendisinden otuz, kırk santim kısa olan annesinin eli sırtına pat pat vururken kısık sesli bir iç çekme duydu.

"Su gibi olmuşsun yine. Hadi git duş al, hasta olursun böyle."

Sertçe yüzünü ovuşturan Turan homurtuyu andıran, nazlı bir sesle "Ya bebek miyim ben anne? Terledik alt tarafı." diye söylendi. Annesinin sırtını sıvazlayan eli uzanabildiği kadar yukarı kaydığında kadının kendisini hiç dinlemediğini fark ederek pes etti esmer oğlan.

"Hadi sen duşunu al, ben de menemen yapayım sana."

Bir doksan boyundaki koca oğlan, uysal bir çocuk gibi başını sallayarak çıktı mutfaktan. Ne kadar itiraz ederse etsin annesi duymayacaktı, uzatmanın manası yoktu. Hızlıca bir duş alıp mutfağa döndüğünde biraz önce boş olan sofra, kahvaltılıklar ve dumanı tüten bir menemenle süslenmişti.

Turan üzerindeki poların kollarını yukarı sıyırırken normalde babasının oturduğu sandalyeye çöktü. Ekmekten kocaman bir parça koparıp menemene batırdıktan sonra ağzına atıp dolu yanaklarını umursamadan "Abim nerede?" diye sordu.

size düşeş, ben yek Where stories live. Discover now