"Hastaneye yatırsak?" demişti. Durumumun ne kadar kötü bir seviyede olduğunu ilk o an anladım. Ben kendime iyi olduğumu söylerken, dışarıdan bir gözün 'hayır öyle değilsin' demesiydi bu. Ve bu kötü halimi, Hakan görüyordu her gün. Yine de bana yansıtmamayı iyi becermişti. 

Sonrasında tok bir ses çarptı kulağıma. Peşinden Aylin'in tiz çığlığı. Ne olduğunu anlamak için ayağa kalktığımda Hakan'ın evde yankılanan gür sesiyle irkilip yerime oturdum tekrar. Yanlarına gidecektim ama vazgeçtim. Her ne olduysa, benim yüzümden olmuştu ve benim bunu kaldıracak takatim yoktu. Gözümün görmemesi daha iyiydi.

"Seni bir daha konuşamaz hale getiririm Kerem. Bahsettiğin benim kadınım, karım." diye gürlediğinde gözlerimde daha fazla tutamadığım yaşlar yanaklarımdan süzülmeye başladı. Hakan'a iyi gelecektim güya. Onu soktuğum durumdan, Kerem'in haklı olmasına rağmen Hakan'dan yumruk yemesinden, her şeyden nefret ettim. Ama önce kendimden. 

 "Nasıl hastaneye yatırmaktan bahsedersin sen? Bunu nasıl ona layık görürsün. Benim sevdiğim lan o. Nefes alma sebebim. Her şeyim." derken yüksek çıkan sesinden eser kalmamıştı. Sesinde hissettiğim öfke ve çaresizlik o kadar belliydi ki, hissettiği duygular direkt sesine yansımıştı. Ona iyi gelmek isterken, böyle çaresiz bırakan da bendim. Hakan'ın evde yankılanan sesinden başka çıt sesi bile yoktu. 

Merdivene doğru gelen adım seslerini işittiğimde hemen kendimi toparlayıp, hızlıca tekrar odaya dönmüştüm. Yatağa uzandığımda bir kaç kez daha başvurmak zorunda kaldığım uyuma rolüne girdim. Odanın kapısı açıldığında gelenin Hakan olduğunu adım seslerinden anlayabilmiştim. Görmeden de tanıyabilirdim onu. Yatağın kenarı hafifçe çöktüğünde yanına oturduğunu anladım. 

Bir süre öylece oturdu.  "Öyle güzelsin ki" dediğinde odanın içerisindeki kahreden sessizlik nihayet son bulmuştu. Fısıldayarak konuşuyordu. "Öyle masumsun ki, pisliklere bulaşma diye elimden geleni yaptım. Hepsini senden uzaklaştırdım. Önünde siper oldum. Canımı iste canımı veririm hemen şimdi. " sesinde acıdan başka bir duygu yoktu. Canı acıyordu. Gözlerimi iyice birbirine bastırdım. Kalbim göğüs kafesimi zorlarken, kendimden bir kez daha nefret ettim o an. 

"Ama elim kolum bağlandı be Ezgi'm. Bu hallerin beni kahrediyor. Abuk sabuk konuşuyorlar bir de. Canın acıyor biliyorum, daha fazla acıtmamı istiyorlar. Mantıklıymış. Canın acımasın diye her deliliği yapacak olan bana, mantıklı olanı öneriyorlar. İyileş ki hepsine göster gücünü. Benim sende gördüğümü, onlara da göster. Benim güzel kızımı göster onlara." dediğinde yatak tekrar hareketlendi. Gidiyor muydu? Dönüp onu içime hapsedercesine sarılmak istedim. Adını seslenmek istedim,  ama yapamadım. Onu duyduğumu belli etmek istemedim. Uyuduğumu sandığı için rahatça içini dökebilmişti. Sürekli iyi olduğunu söylese de olmadığını biliyordum zaten.

O günden beri değişen bir şey yoktu. Hakan üzerime titriyordu ama ikimizin de bu durumu değiştirecek gücü yoktu. Derin bir nefes aldığımda sallanan sandalyeden kalkıp cam odadan dışarı çıktım. Sabah ayazı tenime çarparken, ufukta yavaştan yükselen güneşi izlemeye başladım. 

Omuzlarımın üzerine konan hırkayı fark ettiğimde başımı çevirmeme fırsat kalmadan, Hakan kollarını karnıma doladı. Çenesini omuzuma yerleştirdiğinde her saniye özlediğim sesiyle konuştu.

"Çok az uyumuşsun yine, iyi misin?" diye kulağıma doğru fısıldadığında zorlukla yutkundum. Kollarını gevşettiğinde, ona doğru döndüm. Ellerimi göğsüne yerleştirip gözlerinin içine baktım.  Gözlerimin altı mosmordu biliyorum. Madde bağımlısı gibi geziyordum ortalıkta.  Anlık gözlerini kıstığında, ne kadar felaket göründüğümü bilmiyordum. 

"Çok iyiyim." dedim yüzümdeki geniş gülümsemeyle. Birbirimize söylediğimiz sıradanlaşmış yalanı söyledim yine. Elini kaldırıp yüzüme düşen saçları  çok ciddi bir iş yapıyormuşçasına dikkatle kulağımın arkasına sıkıştırdı. 

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now