38. BÖLÜM

9.1K 348 60
                                    


Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim. Keyifli okumalar...

" ARABADA KAL DEMİŞTİM! "

  Bağırarak yanıma kadar geldiğinde öfkeyle aldığı nefesler göğsünü indirip kaldırıyordu. Hışımla ellerini saçlarından geçirip başını yukarı kaldırdı. Ben ise hâlâ olayın şokundaydım. Yüzüğü aldılar diye sayıklıyordum sürekli.

  Öfkeli bakışlarını gözlerime indirdi. Bana çok şey demek istiyor, ama diyemiyordu sanki. Sonra gözleri boynuma doğru kaydı. Elini uzatıp boynumda bir yere dokunduğunda hissettiğim ince sızıyla, dişlerimin arasından keskin bir nefes aldım.

 Hemen elini geri çekti. "Acıyor mu?" diye sordu endişeyle. Öfkesi ses tonuna yansımamıştı bu kez. Dokunduğu yere ben de dokunduğumda, parmak ucumda hissettiğim hafif ıslaklığa baktım. Kandı. Kolye boynumdan çekildiğinde kanamış olmalıydı. 

"Acımıyor" dedim, başımı da hayır anlamında sağa sola sallarken. Biraz daha kendime gelmiştim. Ona dikkatli bir şekilde baktığımda "Hakan" diye dehşetle adını söyledim. Kaşı ve dudağı patlamıştı ve elmacık kemiğinin üzerinde ise kızarıklıklar vardı.

"Senin acıyor mu?" diye sordum. Onun bana yaptığı gibi elimi uzatıp kanayan yaralarının üzerinde parmak uçlarımı dokundurdum. Bakışlarını gözlerimden hiç ayırmıyordu.

  Dilini damağına vurarak hayır sesi çıkardı. Nefes nefese kalmış, terden sırılsıklam olmuştu. 

"Gidelim" dedim endişeyle. "Arkadaşım Aylin. Doktor!" 

  Başını sallamakla yetindi. Üşümüş parmak uçlarım hâlâ yüzünde gezinirken, onun bakışları da gözlerimin derinliklerindeydi. Şu an nasıl baktığımı bilmiyordum ama onun bakışlarındaki yoğunluk hiç eksilmedi. Derin derin içine nefesler alıyordu. Kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Savaştan çıkmış gibiydik ikimizde. 

Bakışlarımı ve parmak uçlarımı  teninden ayırdığımda, o da aynısını yaptı. Arkamızdan gelen korna seslerine daha fazla kulak kapatamazdık. Birlikte tekrar arabaya bindiğimizde, yarım kalan yolumuza devam ettik. Hiçbir şey olmamış gibi. Yüzük gitmişti ve bundan sonra ne olacaktı bilmiyordum. Konuşacak çok şey vardı ama bazen olur ya insanın dudaklarını kımıldatası gelmez. İkimiz de o haldeydik. Yorulmuştum, sanırım Hakan'da.

Aylin'in oturduğu binanın önüne geldiğimizde arabayı park edip indik. Akşam olmuştu bile. Güneş yeni batmış, hava kararmıştı. Ankara soğuğu bu saatlerde kendini daha çok belli ediyordu.

Zile bastım. Aylin kapıyı hep geç açardı ama bu sefer beni şaşırtmış, zile basmamla kapının açılması bir olmuştu. Yaşadığım küçük şaşkınlığı Hakan'a yansıtmadan, apartmandan girip merdivenlerden yukarı çıktık. Aylin çoktan kapıyı açmış, merdivenlere doğru bakıyordu. Beni görmesiyle çığlık atarak adımın apartmanda yankılanmasına neden oldu. Çoraplarıyla pis yere basıp bana doğru koştu ve boynuma sarıldı. Benim hakkımda ne kadar endişelenmiş olduğunu şimdi daha iyi anladım. Ve onu ne kadar ihmal ettiğimi. Özür dilerim arkadaşım.

"Ezgi, inanmıyorum. Madem geleceksin neden haber vermiyorsun" dedi boynuma doladığı kollarını ayırırken. Öleceğim sanmıştım bir an. O kadar sıkı sarılmıştı.

"İçeri girelim mi?" dedim arkamda durup hayretle Aylin'i izleyen Hakan'ı işaret ederek. Aylin daha yeni fark etmiş gibi afallayarak "T ... tabii, geçin" dedi kekeleyerek. Kenara çekilip yol verdi.

Bir iki adım atmıştık ki, arkadan gelen erkek sesiyle adımlarımızı durdurduk. 

"Geldim, halledeceğim şimdi işi," diye konuşan adam, merdivenlerden çıkıyordu. Bağırarak konuşması apartmanın duvarlarında yankılandıkça daha da yüksek çıkıyordu.

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now