two

302 31 20
                                    

"minho hyung en iyi hyungdur change my mind."

eve dönmüşlerdi ve felix direkt elindeki poşetle birlikte içeri geçerken minho da kapının önündeki ayakkabıları düzenlemeye çalışıyordu. yağcı arkadaşının sesini duyduğunda ise kafasını iki yana sallayıp gülmüştü. ardından sesin jisung'a ait olmasının farkındalığıyla kaşları çatıldı ve ayakkabıları bir kenara bırakıp o da yurdun salonuna geçti.

"sen niye buradasın?"

"evden mi atılmıştım? haberim yoktu bak eğer öyleyse hemen şu an çıkabilirim ama poşeti de yanımda götürürüm."

sorunun sahibi gözlerini devirdi. "çok gevezesin. sen de changbin ve chan hyunglasın diye düşünmüştüm ondan sordum."

yüzü düştüğünde minho chan'a mesaj atarak sormaya karar verip odasına geçti. yeniden hissetmeye başladığı açlığıyla içeriye seslendi.

"hyunjin eğer beş saniye içinde bana poşetten bir çikolata getirmezsen seni fritözde, 180 derecede, 20 dakika boyunca pişiririm! bir, iki, üç, dört- aferin."

hyunjin asık suratıyla birlikte bir şey demeden odadan çıktığında minho çikolatayı açıp bir yandan da kakaotalk'a girdi.

minho:

hyung

nasılsın

chan hyung:

iyi minho

şarkı üzerinde çalışıyoruz changbin'le

minho:

jisung'u neden dışladınız 😶

chan hyung:

gözümün önünde uyuyordu

hiç düşünmüyor acaba chan hyungun canı çeker mi diye

ben de kovdum onu

minho:

yemedim

changbin?

chan hyung:

sinir bozucusun,,

minho:

chan hyung nerede

chan hyung:

sana noona esir aldı

minho:

ne zaman biter işiniz

chan hyung:

beni mi özledin

minho:

evet 😽

chan hyung:

bekle kendi telefonuma geçeyim

minho changbin'in ona yeniden dönmesini beklerken hyung line olarak kaldıkları odanın kapısı aralandı ve felix göründü.

"hyung, acıktık biz."

aynı anda telefonu da titreşmeye başladığında birkaç el hareketiyle kovdu felix'i minho. bu tavırlara alışkın olan felix ise yeniden kapayıp çıktı kapıyı. gelen aramayı yanıtladı minho.

"mesaj yazmaya üşendim."

"ses atmak da bir seçenekti."

"her neyse, yedin mi güzelce?"

minho oturduğu yerde kıpraşıp ne cevap verebileceğini düşündü.

"yemedin mi?"

"çocuklara bir şeyler hazırlayacağım birazdan ben de onlarla birlikte yerim. sen- siz aç mısınız?"

"yeriz bir şeyler yurda dönmeden."

"tamam, kapatıyorum."

karşı hattaki changbin yüzüne kapanan telefonla kalakalırken dudaklarını dişledi. bir şey mi olmuştu ya da yanlış bir şey mi söylemişti?

iki yana salladı kafasını. düşünmemeliydi. sürekli kendini minho'yu düşünürken bulmamalıydı. bu yanlıştı.

kafasını dağıtmak için söz yazmaya devam etmeye karar verdi. minho'yla konuşmadan önce ne yazacağı hakkında hiçbir fikri yokken şimdi 4 satır yazmıştı bile.

"saçmalama changbin," diye söylendi. "minho şeytan tavşanın teki, senin ilham perin olamaz."

ardından minho'ya olan hitabının henüz farkına vardığında ufak bir çığlık attı. "kendine gel ne olursun." çaresizce söyleyerek oturduğu koltukta küçüldü.

ilk olarak sevgili yasakları vardı. yani birini sevmemeliydi. ikinci olarak o bir ünlüydü ve eğer hemcinsinden hoşlanırsa bu hiç hoş sonuçlar doğurmazdı. son olarak ise grup arkadaşına, ailesinden birine aşık olmamalıydı. en kötüsü de buydu.

minho da yemek tariflerini incelerken changbin'le aynı şeyleri düşünüyordu. changbin'i düşünmemeli, eski minho gibi umursamaz olmalı ve kimseye karşı özel hisler beslememeliydi.

ー idols ♡ minbinWhere stories live. Discover now