13.BÖLÜM

36 3 0
                                    

MEDYA ANSEL

Ansel o gece ki davette vurulan annesinin cenazesindeydi. Aslında gerçek annesi değildi. Üvey annesiydi. Hatta öldüğüne sevinmiş bile olmalıydı. Çünkü üvey annesinden hiç haz etmezdi. Genellikle kavga eder tartışırlardı. Babası da onların arasına pek girmezdi. Annesi 9 ay önce ölmüştü. Babası da boş durmayıp hemen biriyle evlenmişti. Ansel’in en çok canını sıkan şeyde buydu zaten. Annesinin ölümünden daha bir sene geçmeden babasının başka biriyle evlenmesi. Bu onun için çok acı verici bir durumdu. O yüzden üvey annesinin ölümüne pek üzülmemişti. Hatta cenazesine bile zorla gelmişti. Ansel etrafına baktığında, hüngür hüngür ağlayan babasını gördü. Oysaki annesinin arkasından bu kadar ağlamamıştı. Sağa döndüğünde yalandan ağlayan akrabalarını gördü. Bu insanların hepsi numara yapıyordu.  Bu tablo çok sinirini bozmuştu. Bu tablodan kurtulmak için onlardan uzak bir yere ilerlemeye başladı. Eli cebindeki telefona gitti. Telefonunu çıkarıp Ted’i aradı. Ted’in de bu cenazeye geleceğini düşünüyordu. Sonuçta yakın arkadaşı sayılırdı. Böyle bir günde onu yalnız bırakmazdı. Telefonu açan Ted’in sesi kalabalık bir yerden geliyordu. Sanki arkada birileri ağlıyordu. Ted’e “neredesin” diye soran Ansel bu sırada cenazenin olduğu yerden baya uzaklaşmıştı. Ama hala ölülerin yanında duruyordu. Açıkcası biraz tırsıyordu. “Yaklaştım bir iki dakikaya oradayım” dedi Ted ve telefonu kapadı. Ted’in yaklaştığını öğrenen Ansel cenazenin olduğu yere gitmek için geri dönmeye yeltendi. Ama bu sırada bir elin onu kolundan tutup çekiştirdiğini hissetti. Arkasına döndü. Arkasına döndüğünde siyah kar maskesi olan, elinde deri siyah eldiven, siyah boğazlı kazak ve siyah deri ceket giymiş bir adam gördü. Adam hala Ansel’in kolunu tutuyordu. Öbür elinde ise bıçak vardı. Baya büyük, uzun ve keskin bir bıçak. Tedirgin olan Ansel bağırmak için kendini hazırladı. Ama ne kadar bağırırsa bağırsın insanlardan çok uzaktaydı. Onun sesini duymaya bileceklerini düşündü. Ama yinede bunu yapmalıydı şansını denemeliydi. Bağırmaya yeltenen Ansel’in ağzını kapatan siyah deri eldivenli el Ansel’i yere yatırdı. Ansel bu siyahlı adamdan kurtulmaya çalışıyordu. Yerde debeleniyordu. Ama nafile. Bu işe yaramıyordu. Ne yani kaderine razı gelip ölecek miydi?. Ansel debelenmeye devam ederken siyahlı adamın bıçağı sağ eline alıp ona doğru tuttuğunu gördü. Bu sırada Ansel yanında bulunan taşı gördü. Taşı yerden almaya çalıştı. Bu sırada bıçak boğazına dayanmıştı. Ansel sonunda taşı eline aldı. Ama almasıyla geri düşürmesi bir oldu. Çünkü artık Ansel ölmüştü. Siyah gizemli adam onun boğazını kesmişti. Ansel’in üzerinden kalkan adam Ansel’i kollarından tutup sürüklemeye başladı.  3 yada 4 metre sürükledikten sonra onu açık olan mezarın yanına getirdi. Ölen Ansel’in sırtını çevirip bıçakla sırtına bir şeyler çizdi. Daha sonra onu içi boş olan mezarın içine atıp koşarak kaçtı. Cenazedekiler Ansel’in varlığını daha fark etmemişti. Aradan 1-2 dakika geçtikten sonra Ted geldi cenazeye. Cenazede Ansel’i göremeyen Ted Ansel’in babasına Ansel’in nerede olduğunu sordu. Babası “seninle değil miydi?”diye cevap verdi. Fakat Ted buraya daha yeni geldiğini söyledi. Bunun üzerine endişelenen babası cenazenin olduğu yerden uzaklaşıp Ansel’i aradı. Ama Ansel telefonu açmıyordu. Babası tekrar aradığında Ansel’in telefonun sesini duydu. Ve telefon sesinin geldiği yöne doğru ilerledi. Ansel’in telefonunu yerde buldu. Yerde telefondan başka şeylerde vardı. Kan izleri. Yerde fazlasıyla kan vardı. Ve kan izleri ileriye doğru gidiyordu. Kan izlerini takip eden babası içi açık bir mezarda bittiğini gördü. Mezarın yanına geldiğinde ölen oğlunu gördü. Mezarın içindeydi. Ve boğazı kesilmişti. Yüzü kandan pek gözükmüyordu. Bunu gören babası feryatlar içinde bağırmaya başladı. 

LABİRENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin