Birkaç yudum yeterli geldiği için bardağı çok geçmeden uzattım, ardından yeniden yardımlarla yatağımda uzandım. Bayan Hudson başımın altındaki ve sırtımdaki yastıkları düzelttikten sonra babam gibi yatağımın ucuna oturdu. Elimi iki elinin arasına alıp okşarken gözünden akan bir damla yaşı silmedi.
"İyi olacağım," diye kısık sesle konuştuğumda başını hızlı hızlı salladı, konuşurken zorlandığımı bildiği için.
Çevreme hâkim olan, boğucu ve tozlarla dolu bir odayı andıran hava, bakışlarımı babamın gözlerine çevirmemle sanki perdeleri kapatılmış pencerelerden içeri giren ince bir güneş ışığı sızısı gibi kalbimi ısıttı ve umutla doldurdu. Üzdüğüm, kalbini kırdığım, acı verdiğim insanlar aklımın köşelerini çarparak beni sarsarken babama böylesine sonsuz bir affedicilikle yaklaşmam, ansızın beni iki yüzlü biri yapmış gibi hissettim.
Yine de bunu göz ardı ettim, ona gözlerimi dolduran samimi bir gülümseme sunduğumda gözleri sıcacık bir şekilde parıldadı. Eli yanağımı buldu, ardından saçlarımı okşadı; annemin bizi izleyen güzel yüzünde bir tebessümün kalp ağrıtacak duygularla oluştuğunu, toprağında yeni bir çiçeğin filizlendiğini hissettim babamın elalarına bakarken. Fakat bir türlü gülümseyemedi, kalbi gözlerine ulaşabilse de korkunun buz kestirdiği kasları gülümseyebilecek kadar çözünmemişlerdi; tüyleri olanların ve olabileceklerin görüntüleriyle diken diken olmuştu, sezebiliyordum.
Eli yüzümden kayıp elime gittiğinde yeniden konuştum: "Entübe mi oldum?"
Bu, onların canlarını yeniden yakarken dirayetli bir şekilde başlarını salladılar.
"Dört gün yoğun bakımda kaldın, üç gün boyunca entübeydin. Bir gündür de bu odada bilincin kapalı bir şekilde yatıyordun."
Bayan Hudson, "Çok şükür şimdi uyandın," diyerek babamı tamamladığında ikisi yeniden şükrettiler. Bayan Hudson'ın en yakındaki pazar gününü kilisede geçireceğini tahmin ediyordum.
"Ben doktoru çağırayım," diye konuştu babam ve elimi sıkıp odadan çıktı. Bayan Hudson ellerinin arasındaki elimin tersini okşarken ikimizin de odak noktası orasıydı; onun aklından şükür dualarının geçtiğini, Tanrı'ya teşekkürler ettiğini duyabiliyordum adeta. Oysa benim gözlerim onun yaşlılık lekeleriyle bezenmiş, biraz da buruşmuş ellerinde takılı kalmışken aklımdan tek bir isim geçiyordu.
Hatırı sayılır bir süre boyunca yalnızca Bayan Hudson'ın teninde bıraktım odağımı, sanki tüm düşüncelerim bir süreliğine bana sırtını dönmüş gibi aklım sütliman bir vaziyette biraz huzur buldu. Peşi sıra usulca oradan koparıldım ve etrafımın farkında vardım; yavaşça başımı yana doğru çevirdim ve dışarıyı izlemeye başladım.
Güneş sağ gözüme ve yanağıma vurarak beni ısıtıyordu, saatin öğleye doğru geldiğini söylüyordu. Beş gün boyunca, ben birinin bile farkında değilken beş kez doğup beş kez batıverdiğini, onların arasında gelişen milyonlarca olaya şahit olduğunu canlı ışınlarıyla anlatıyordu. Ona kulak verip bana onun bu beş gün içinde neler yaptığını da anlatmasını istedim, fakat etrafını koyu yağmur bulutları sardı. Neşeli hikayeleri fırtınalı gerçekler selle götürdü.
Sıkıntılı bir nefes verdiğimde Bayan Hudson başını bana doğru kaldırdı. Bakışlarım hâlâ dışarıdayken onu dinlemeye başladım: "Ne kadar istemesem de dediğin şeyi yaptım. Yalnızca öğrencine hasta olduğunu söyledim, hatta şuradaki sarı laleler ondan," derken parmağıyla arkamdaki komodini işaret ediyordu.
"Teyzen iki kez aradı. İlkini açmadım, ikincisinde müsait olmadığını söyledim. Joe Styles ve Alice Styles birçok kez aradılar ve mesaj attılar. Söylediğin gibi hiçbirine cevap vermedim. Zaten dün de telefonun kapandı."
YOU ARE READING
theory of constructed emotion | styles
Fanfiction"Yapılandırılmış duygu teorisi. Bir diğer adıyla duygunun kavramsal eylem modeli."
