2.4

752 101 399
                                        

-5 gün sonra-

"Durmanıza gerek yok, ben her zamanki gibi onunla ilgilenirim."

"Gwen iyi olana kadar burada kalacağım Bayan Hudson."

Sinirli bir gülüş kulaklarıma dolduğunda gözlerimi açmak istedim fakat güç bulamadım. Bilincimin kırıntılarını parmak uçlarımla toplamaya çalışırken yeni konuşmalar duydum:

"Gwen babasının yardımına pek alışkın değil de, bu yeni 'farklılıklar' ile dengesi iyice şaşmasın diye demiştim."

Sıkıntılı bir nefes alışverişi ve ardından gelen sessizlik.

--

"Kafeteryadan çorba aldım."

"Gerek yoktu...Teşekkür ederim."

"Dört saattir hiçbir yemediniz, Bayan Hudson. Aç olduğunuzu biliyorum."

Babamın imalı sesi kaşlarımı çatmama sebep olduğunda başıma keskin bir ağrı girdi. Etrafımdaki konuşmaları duyacağım bu bilinç haline tutunmaya çalıştım bir süre daha.

"Yalnızca size kızgınım. Günlerdir yoğun bakımda, bu hastane odasında yatan kişi sizin kızınız ve şu an bu halde olmasında sizin çok büyük bir payınız var."

"Farkındayım."

--

"Neden hâlâ uyanmıyor?"

"Uyanacak, yalnızca gücünü toplaması gerek."

"Emin misiniz?"

"Sakin ol Abraham, o iyi olacak. Kötüyü çağırma."

"Doğru, haklısınız."

--

Yüzüme vuran güneş ışığının tenimi yakışını hissederken, gözlerimi açmak için yumruklarımı sıkıp sonunda göz kapaklarımı kaldırabildim. Şakaklarıma hapsolmuş keskin ağrı kendini yeniden belli ettiğinde yüzümü buruşturarak gözlerimi kapatsam da uyanışım odadakiler tarafından fark edilmişti.

"Gwen!"

Gözlerimi yeniden açtığımda sağımda Bayan Hudson, solumda ise babam vardı. İkisi de koluma dokunarak benimle temasa geçmiş, uyanışımın onlarda uyandırdığı mutluluğu yüzlerini kaplayan büyük rahatlıkla gösteriyorlardı. Kısa süreli bir bakışla uzun süredir uyumadıklarını, yorgun olduklarını anlayabiliyordum.

"Su," diye mırıldandığımda babam hızlıca arkasındaki sürahiden su doldurmaya başladı, Bayan Hudson ise su içmem için dikleşmeme yardım oldu. Bedenime dokunan her bir temas bana yeni bir ağrının kapılarını açarken dişlerimi sıkarak onları bertaraf etmeye çalıştım. Su dolu bardak bana uzatıldığında, yüzüme gelen ince bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırırken burnumdan kulaklarımın arkasına takılan borunun farkına vardım; onu yüzümde hissetmeyeli uzun bir zaman oluyordu.

Yumuşak sesiyle, "Yavaş yavaş," diyen babama başımı salladıktan sonra dediği gibi içmeye başladım, fakat boğazımda çok başka bir acı vardı. Bu acıyı lise dönemimde tattığımı fark ettiğimde boğazıma çok başka bir yumru oturdu; entübe olmuştum.

Entübe olacak kadar kötüleştiğim gerçeğini sakince kabullendim. Çok kolay bir şekilde kafayı yiyecek derecede karamsarlaşabilirdim, fakat uyandığım andan itibaren içimde bir tepkisizlik vardı; bana ne söylenirse söylensin bir baş sallayışla hepsini kaldırabilirdim. Bunun kaynağı belki yorgunluktu, belki de arkamda o kadar ağır yaşantıları bırakmıştım ki entübe olmak artık beni eskisi kadar sarsmıyordu.

theory of constructed emotion | stylesWhere stories live. Discover now