13|Kim Mi Cha

628 43 31
                                    

Taehyung ile saraya döndüğümüzde bizi babam karşılamıştı. Yemekten sonra önemli şeyler konuşacağımızı söyleyip gitmişti.

Şimdi ise masadaydık, yemeğimi herkesten önce hızlı yedim, diğerlerini bekliyordum. Babam ayaklandı, bize misafir olan Yugyeom da babamın ardından kalkıp odanın diğer ucundaki koltuklara geçtiler.

Ben de onların ardından kalktım, tekli koltuğa geçtim yanlarındaki. Derin nefes alıp konuşmaya başladı babam.

"Seni Yugyeom'un annesi ile tanıştırmak istiyorum."

Şok olmuş şekilde bakıyordum. "Ne?" diye cevap verdim ona.

"Evet, seni onunla tanıştırmak istiyorum. Annenin yerini dolduramaz ama yine de seninle iyi anlaşacağını düşünüyorum, lütfen kabul et." dedi nazikçe.

Göz ucuyla Taehyung'a baktım, bizi duymaları imkansızdı. Fazla sesli konuşmuyorduk ve onlar konuşmaya dalmıştı.

"Pekii, olur. Ancak nerede o?"

"Burada, Silla Krallığı'nda. Çok da büyük olmayan bir evde yaşıyor." dediğinde şaşırmıştım.

Biz konuşurken Taehyung masadan kalkıp yanıma gelmişti. O da yandaki tekli koltuğa oturdu.

"Ne zaman götüreceksin beni baba?" diye sordum.

"İstersen şimdi bile gidebiliriz, gece olmadan burada oluruz."

Kafamı evet anlımda salladım. Ayağa kalktım, tam yürüyecekken Taehyung beni durdurdu. "Gelmemi ister misin İnci Çiçeği?"

Dudaklarımda bir gülümseme yer edinirken "Aşkım sen dinlen, gelmene gerek yok idare edebilirim galiba." dedim.

Elimden tutup dudağına götürdü ve öpüp "Dikkatli ol meleğim." dedi.

Elimi bırakınca çıktım odadan. Babam ve Yugyeom da arkamdan geliyordu. Merdivenlerden inip dışarı çıktığımızda atlarımız hazır ve kapının önündeydi. Hızlıca atlarımıza binip yola koyulduk.

...

Yolda gelirken bir kıyafetçiye uğramış, halk kıyafetlerinden almıştık. Böylece kimse bizi tanıyamayacaktı. Kapının önüne geldiğimizde derin derin nefes alıp vermeye başladım. Kalbim sanki yerinden çıkacakmış gibiydi, anlamıyordum bu hissi. Babam kapıya vurdu üç kez, tık tık tık.

Kapı açıldığında çok genç duran güzel bir kadın kapıyı açtı. "Buyurun." dedi kapının önünden çekilerek.

Sırayla geçtik. Önce ben arkamdan Yugyeom en sonunda da babam girdi içeri. Misafir odasındaki koltuklardan birine geçtim. Güzel hanımefendi de benim karşıma oturdu. Arkama yaslanıp konuşmalarını bekledim. Konuşmuyorlar, sadece birbirlerine bakıyorlardı. En sonunda Yugyeom'un annesi konuşmaya başladığında ortamdaki gerginlik gitmişti.

"Ben, Kim Mi Cha. Sen de Jungkook olmalısın değil mi?"

"Evet, ismim Jungkook."

Derin nefes alıp konuşmasına devam etti. "Seninle tanışmayı ben istedim. Bir de benden dinle istedim geçmişi, nefret etmeni istemiyorum benden."

"Sizden nefret etmek için bir sebeim yok sadece babama kızgınım bana bunları anlatmadığı için o kadar. Lütfen anlatın dinliyorum." diye cevap verdim ben de.

"O zaman biz baban ile çok küçükken tanışmıştık. Her gün buluşuyorduk ormanın içinde, kimseye de bundan bahsetmeyeceğimize dair söz vermiştik birbirimize. Bir süre sonra konuşmamaya başladık ve unutuldu gitti. Görüşmediğimiz süre boyunca yine de gittim ben oraya, her gün bekledim. Yıllar sonra yine her zamanki gibi orada oturuyordum. Sonra biri geldi yanıma. 'Prensesim, ben geldim.' dedi. Sadece o bana öyle seslenirdi, kraliyet ailesinden olmadığım halde bana böyle seslenmesi hoşuma giderdi. Bu olaydan sonra bana evlenme teklifi etti, ben de kabul ettim. Herkesten gizli evlendik sonra da hamile olduğumu anladım. Anlık bir heyecanla ilk saraya gittik ve ailesine anlattık.

Ailesi beni reddetti, istemediler. Ayırdılar bizi ve beni buradan gönderdiler. Han Gyeol'ün evlendiği haberini aldığım zaman yıkıldım. Yugyeom daha 2 yaşındaydı o zamanlar. Onu suçlamadım hiçbir zaman çünkü beni sevdiğini biliyordum. Bunu hissettirmişti bana."

Sözlerinin arasında gözlerinden yaşlar düşmeye başladı. Babam hızlıca yerinden kalkıp onun yanına gitti. Gözlerindeki yaşları sildi nazikçe, onun yanına oturdu. Kollarının arasına aldı. Yugyeom da ayaklanarak annesinin yanına gitti. Öptü yanağından, gülmeye başladı bayan Mi Cha. O gülünce babam ve Yugyeom da gülmeye başladı, klasik benim yaşayamadığım mutlu aile tablosu.

"Öylelikle şimdi buradayız işte." diyerek sözlerini bitirdi. Bu sefer konuşma sırası bendeydi. Derin nefes alıp konuşmaya başladım. "Babam mutluysa, karışmak bana düşmez. En azından anneme değer verdiğin için teşekkür ederim baba."

Ayağa kalkıp saygıyla önlerinde eğildim. Açık olan bahçe kapısından dışarı çıktım. Çimenlerin üzerine oturduğumda birinin de benim arkamdan geldiğini fark ettim. Yugyeom'du bu. "Merhaba Kook." dedi sessizce. Sanki kimsenin konuştuğumuzu duymasını istemiyor gibiydi. "Merhaba." dedim ben de onun yaptığı gibi.

Bir süre sadece oturduk birlikte. İkimiz de bu sessizliği bozmaya çekiniyorduk. Ölüm sessizliği... Bir yandan rahatlatıcıydı ama bir yandan da gerici.

"Beni nasıl kurtardın?" dedim Joseon krallığını kastederken.

"Kardeşim için her şeyi yaparım, orada seni korkutmak amacıyla öyle dedim."

Yüzümde bir gülümseme belirmişti. Kendimi geriye doğru attım, şu son günlerde en çok yaptığım şey olan Yıldızları ve Ay'ı izleyemeye başladım. Rahatlatıyordu onları izlemek, kaç tane olduklarını saymaya çalışmak ama bir türlü sayamamak....

Öylece yerde uzanırken saçlarımda bir el hissettim. Sesimi çıkarmadım yine. Yavaşça saçlarımın arasında geziyordu Bayan Mi Cha'nın eli.

"Jungkook hastalanacaksın, yerden kalk."

"Alışkınım böyleye." diye cevap verdim ona.

Yugyeom kalkıp elini uzattı bana doğru kalkmam için. Yaptığı nezaketi karşılıksız kalmasın diye ilk önce doğruldum sonra da ellerinden tutup kalktım. Bir anda bana sarıldığında şaşırmıştım. Ondan böyle bir şeyi beklemiyordum. "Ne yaparsan yap, her zaman arkandayım, küçük kardeşim."

Beni bu kadar çabuk kabul etmesi hoşuma gitmişti. Bana sardığı kollarını serbest bırakınca babama bakmak için kapıya doğru döndüm.

"Soyeon?" Uzun zamandır görmediğim kardeşimi hiç beklemediğim bir anda görmek beni şoka uğratmıştı.

"Jungkookie~" bana istediği şekilde hitap etmesini söylemiştim giderken ve 'Jungkookie' demesi çok hoşuma gitmişti.

Fazla uzak olmayan kısa mesafeyi hızlı hızlı yürüyerek yanıma geldi. Benden daha kısa olduğu için parmak uçlarına basarak sarıldı bana. "Özlemişim seni." dedi.

"Ben de seni çok özlemişim." dedim aynı şekilde.

Babam da yanımıza gelerek ikimize birden sarıldı. Bayan Mi Cha'nın yüzünü görüdğümde sevgiyle bakıyordu bize. Hiçbir art niyeti yoktu, gözlerinden belli oluyordu.

"Baba, hepimiz buradaysak, sarayımızda kim var?" diye sordum hâlâ sarılırken.

"Kimse yok bu yüzden oraya dönmemiz lazım." sakince cevap verdğinde şaşırmıştım.

"Ne?" dedim ve devam ettim sözlerime. "Nasıl orayı yalnız bırakırsın?!"

"Her şeyi anlatmak için geldim. Anlattığıma göre gideceğim zaten."

Kollarını bizden uzaklaştırmış, ben de Soyeon'dan ayrılmıştım. Kimse konuşmuyordu sadece öyle bekliyorduk. Gökyüzüne baktığımda havanın epeyce karardığını ve gece olduğunu gördüm.

"Ben artık gideyim, size iyi geceler." dedikten sonra evden çıkıp atıma bindim. Saraya doğru gidiyordum, rüzgar tenimi hızla yarıp geçerken bu hissi seviyordum. Sonrasımda pek bir şey olmadı zaten, saraya giddip atımı bağladım ve Taehyung ile olan odamıza çıktım.

merhabalar

Mi Cha hanım çok güzel lütfen ondan nefret etmeyin😔🤧

seviyorum sizi kendinize iyi bakın💖

crown princeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin