Bölüm 5 : Temeller

221 22 2
                                    

Bu yazdıklarım, umarım bir gün başıma dert açmaz. Eski alfabemi, eski kelimelerimi ve hatırladığım son tarihi kullanarak, başımdan geçenleri bu deftere not edeceğim. Çünkü, öyle bir durumdayım ki, bildiğim hiçbir kelime bunu anlatmaya yetmiyor.

Belki de birkaç vakit önce, bir bomba yüzünden son nefesimi verdiğimi hatırlıyorum. Son aklımda kalan, beni saran, kadim bir soğuk. Aklımda, yalnız bir imge beliriyor. Beni bulunduğum yerden alan, devasa, kan donduran bir el. Zaten bundan hemen sonra da bir hizmetçinin kollarında, eski moda bir zengin evinin ortasında buluverdim kendimi. Vücudum, sesim, benliğim değişmiş, farklı biri olmuştum. Aslında, tüm bunların 'gerçek' olmaması için dua ediyorum. Ama içimden bir ses, sürekli daha önce öldüğümü, buranın bana yeni bir şans verdiğini söylüyor. Her şey netleşmeden kesin bir şey söylemek çok zor. Yine de eğer bu benim için yeni bir şans ise, önüme atılan klişe 'kılıç turnuvası' -evet parşömeni okudum- için elimden gelen her şeyi yapar, 'yeni' ailemin, ki bunların hepsi bir stüdyoda kurgulanmış oyunlar da olabilir, yüzünü kara çıkarmam.

Elime tutuşturulan parşömeni ilk açtığımda, saçma sapan bir alfabe ve hiç bilmediğim bir dil ile karşılaştım. Önce ürperdim, nasıl anlarım, ne yaparım diye düşündüm ama en sonunda, biraz dikkat kesilince anladım ki bu dili, nasıl oluyorsa, okuyabiliyorum. Hatta okumakla kalmıyor, aynı şekilde yazı da yazabiliyorum. Yine de komodinin üzerinde bulduğum bu deri deftere eski dilimi kullanarak yazıyorum ki, kimsenin haberi olmadan istediğim her şeyi not edebileyim. Burası neresi bilmiyorum, ama öğrenmeden durmaya da hiç niyetim yok. Dash denen yavşağı elimden gelen her şeyi kullanarak ezecek, varlığını dahi unutmalarını sağlayacağım.

Önce neler döndüğünü anlamam gerektiğinin pekâlâ farkındayım. Yine de neredeyse 'önceden' her insanın aklına olan farklı bir dünyada yeniden doğma hayalinin kısmen de olsa gerçekleşmiş olabileceği düşüncesiyle o kadar heyecanlanıyorum ki... Hem, bir kız kardeşim olduğuna da inanamıyorum. Umarım uzun bir süre onunla birlikte olabilir, onu tanıyabilirim. Biraz bencilce ama, hep hayalini kurduğum aileyi, bulmuşum gibi hissediyorum.

Bu duygularımı da günlük tutmak gibi saçma sapan bir aktivite yaparak soğutabiliyor olmak da şimdilik tek çarem gibi duruyor.

***

"Turnuva" denen saçmalığı bir çırpıda çözmüştü. "Kılıç Oyunları" tarzında, kısa soluklu bir yarışmaydı babasının ona ilettiği. Genelde soylu kesimin katıldığı, ülkenin dört bir yanından yetenekli gençlerin geldiği bir gelenekti. Soylu aileler her konuda olduğu gibi çocukları konusunda da özellikle erkek çocukları, yarışmak istiyorlardı ve "Turnuva" adını kullanmak bu beş para etmeyecek şaklabanlık için epey iyi bir saklanma yoluydu.

"Daha aylar var, kılıç kullanmayı öğrensem her şey çözülür." diye düşündü belgenin imzalanma tarihini oyun günüyle karşılaştırırken. "Çok da farklı bir takvim kullanmıyorlar."

Eskiden bulunduğu bölgeyle alakalı olan hatıraları, burasıyla epey çakışıyordu. Aslında elindeki parşömende yazan her bir kelime, önceden hatırladıklarından oldukça farklıydı ama anlamlandıramadığı bir şekilde en uzun kelimeleri bile anlayabiliyordu.

Parşömeni yatağın yanındaki komodinin çekmecesine özenle yerleştirdi, ardından uzun uzun plan yapmaya başladı. Anladığı kadarıyla bir çeşit "reenkarnasyon" yaşamıştı. Ya önceki hayatında ölmüş, öldükten sonra bir anda başka birinin bedeninde yeniden bilinçlenmiş, ya da henüz son nefesini vermeden gerçekleşen bir olay sonucunda bir bilinç aktarımı gerçekleşmişti. En azından tükettiği fantastik kurgularda olaylar böyle yürüyordu, onun da aklına tüm olanları mantıklı bir çerçevede düşünmek için fantastik kurguları kullanmaktan başka çare gelmiyordu. Öldüğü gün ile şimdi olduğu zamanın arasındaki en belirgin fark, buranın teknolojik açıdan gelişmemiş olmasıydı. Evler meşale ve teneke lambalarla aydınlanıyordu. Köylerde kullanılan tarzda olanların aksine bunların çoğunda mumlar vardı. Sadece içerideki şatafata ve ışıklandırmanın türüne bakarak bile geldiği günden yıllarca geriye gittiğini söyleyebilirdi. Evin iç dekorasyonu ve ortamın ağırlığı, gri duman bulutlarının etrafta gezinmiyor oluşu ve her yerde gürüldeyerek dolaşan içten yanmalı motorların etrafı velveleye vermiyor oluşu, muhtemel bir orta çağ dünyasının göstergesiydi. Aslında orta çağdan da geride olmayı dilerdi ama oldukça belliydi ki buraya kendi istekleri üzerine gelmemişti. Belki bunu yeni bir şans olarak değerlendirebilir, hayatını daha güzel yaşamanın bir yolunu bulabilirdi.

Hilebaz - Ejderdişi DiyarıWhere stories live. Discover now