"Cezan hala bitmedi mi?"

Ayakkabılarını çıkarıp, çamur izi kalmaması için ters çevirip camın önüne bıraktı. Ağırlığını hisseden yerdeki ahşap gıcırdıyordu. Gözleri dikkatlice masamdaki kitaplarda gezindi. Çoğu kendisinin bana verdiği kitaplardı. Geri istemedikçe ona geri vermeyeceğimi biliyordu ama önemsemiyordu. Kendisi tekrar okumak istediğinde ya da okumakla tamamen işi bittiğinde bana getirip, benim sahip olmamdan şikayetçi olmuyordu. Özellikle abi olduğundan beri daha da paylaşımcıydı- ki ironikti çünkü annesi bir dulken, sahip olduğu çok az şey vardı.

"Hayır," dedim surat asarken yanına oturdum. Yüzünü izlerken bir gözünün hep olduğundan daha mor, dudağının da patlak olduğunu fark etrim. "Sana ne oldu?"

Oliver'ın eli refleksle dudaklarına gitti. "Önemli bir şey değil. Kitapları şimdiden bitirdin mi? Byron yenilerini getirdiğin—"

"Bırak şimdi kitapları." Olduğum yerde bacaklarımı toplayıp gözüne yakın bir yere dokununca suratını buruşturup dokunuşumdan kaçtı. "Ne yaptın?"

"Hiçbir şey."

"Ollie."

Alt dudağını çiğnemeye başladı. Düşünmek bile onu kızdırmış gibiydi. Yara bere içindeki ellerine daha yakından bakabilmek için tuttum. Buz gibilerdi. Kendi sıcak ellerimle onu ısıtmaya çalıştım. Oliver kavgacı biri değildi ama kavgaya girmekten de çekinmezdi. Kasabadakiler genelde onu sevdiği için şimdi ne olduğunu tahmin etmek zordu. Byron bile onu kendi oğlu Lucas kadar çok seviyordu.

"Çocuklardan biri. Annemle ilgili bir şey söyledi. Hoş olmayan bir şey. Kendimi tutamadım."

"Kim? Hangisi? Hasta ruhlu Victor, değil mi?"

Başını sallarken kulağının arkasına almaya çalıştığı perçemi yine alnına düştü. Boynundaki yara izini de o zaman gördüm. Göğsüne doğru iniyordu. Kan kurumuştu ama hala çok eski olmadığı da belliydi. Öfkeyle anında doldum.

"Önemli değil," dedi benim yaralarını izlediğimi görünce. "Sonunda özür diledi. Barda fazla içki kaçırdığını söyle— ah!"

Gömleğinin iki düğmesini açınca gözlerime inanamadım. Victor Wilson, çok uzun süredir Oliver'ın başına belaydı. Sanırım Morgan İkizleri'nin onunla ilgilenmesine sinir oluyordu. Ya da bir anda, Byron'ın gelmesiyle, artık alt sınıftan biri olmamasına karşı duyduğu öfkeyle mücadele edemiyordu. Victor'dan nefret ediyordum. Biz küçükken çoğu zaman, Oliver bir kızla da oyun oynadığı için onu dışlamaya çalışmıştı.

Ama bu yaptığı? Bu yumruklar ya da sarhoşluk zırvalığı değildi. Hem annesine saygısızlık hem de ciddi bir yaralamaydı.

"Sana bıçakla mı saldırdı? Oliver, bu ciddi. Gerçekten çok daha kötü şekilde bitebilirdi kavga. İlaç aldın mı?"

"Hayır. Lütfen, Victor'ı öldürmeye çalışmayacağını söyle."

Gömleğini biraz daha kenara ittirdim ama kandan dolayı biraz kumaşa yapışmıştı. Dikkatle çekmeme rağmen Oliver acıyla hızlı hızlı nefes almaya başlamıştı. "İlaç almazsan iltihap kapacak gibi duruyor."

"Bir şeyim yok, dedim Connie. Abartıy—" Bir anda sustu. Dudaklarımı yaraya bastırdığım anda nefesini tuttu. Kan tadı ağzıma gelir gelmez kavganın bu sabah olduğunu anladım. Henüz kurumamıştı bile tam olarak. Gözündeki morluk fazla hızlı iyileşmiş olmalıydı. İyi kısmıysa çok da derin değildi kesikler.

Oliver'ın burnundan çıkan hızlı nefesleri, göğsüne yaslanan saçlarıma vurmalarından hissediyordum. Sertçe yutkundu. Başımı eğerken destek almak için göğsüne koyduğum elimin altında kalbi hızlandı. Buz gibi teni, benimkinden yayılan sıcaklıkla birleşip ısındı.

Lake in the MoorWhere stories live. Discover now