15| Ölen bir çocuk için hiç üzülmeyen dünya.

Start from the beginning
                                    

"Zhuocheng de bununla alakalı değil mi?"

Büyük olan arkadaşının ismini her duyduğunda halledemediği ama üzerini bir şekilde kapatabildiği pişmanlıkları geri çağırıyordu. Günün birinde onlarla tam yüz yüze durmak zorunda kalacağını elbette biliyordu. O gün zamansız gelmişti sadece.

"Cevap ver, bir şey söyle!"

Yibo en sonunda onun yakasından tutarak cevap istediğinde deliliğin çok yakında durduğunu fark etmişti. Sorular sorup dursa da, öte yandan hiçbir şey duymamak için kulaklarını kapatmak istiyordu. Hatta bedeli tüm dünyaya sağır kalmaksa bile bu bedeli ödeyeceğini düşündü.

Sonra kendisinden yoruldu.

Zhan ise dudaklarını araladığında bilmediği bir dili konuşuyor gibi hissetmişti kendisini. Yibo'nun içinde büyük bir kavga başlattığını bilse de belki de ilk kez onu durduramıyor ve güvenli sınırlar çizemiyordu.

"Zhuocheng benim çocukluk arkadaşım." Dediğinde güzel anılarla yüzünde küçük bir gülümseme yeşerdi, ama hemen sonra kaşlarını çatarak kendisine bakan Yibo'nun felakete uğrayan dünyasını gördü ve tüm mimikleri üzüntüyle şekillendi. Daha da çöktü.

"O benim ailemdi."

Yibo ondan uzaklaştı. Kulaklarına ulaşan kırık sesler cevapları getirmiyordu kendisine. Bu değildi, istediği bunlar degildi. Kafasındaki yıkıntılar hiçbir şekilde toparlanmıyor, Zhan'ın kusurlu yanları kabul görmüyordu.

"Ben bunu neden bilmiyorum?" Dediğinde sesi sakin, her bir zerresi gergin ve elleri yumruk halindeydi.

Sorduğu 'nedenli' sorular özünde zararlı, cevaplansa bile bir noktada kişiyi bilinmez noktalara sürükleyen sorulardı.

Bir olayın nasıl olduğu kolayca cevap bulabilirdi, ama neden öyle olduğu hayatta çoğu zaman tatmin eden cevapları bulamazdı kendisine. Bazen kabul etmesi gerekiyordu insanın.

O öyle olmuştu. Sadece buydu.

Zhan kaçıp geldiği yerde Yibo'ya rastlamış ve ona hiçbir şey anlatmayarak kendisine yeni bir başlangıcın adını vermişti.

"Çünkü ben kendime bile anlatamıyorum." Diye cevap verdi Zhan. Hiçbir savunması yoktu, sanki az önce bırakmıştı mesleğini, Zhuocheng'e son kez bakmasının ve ona bunun son olduğunu söylemeden çekip gitmesinin üzerinden sadece birkaç saat geçmiş gibiydi. Acılar tazeleniyor ve eskimeyen hafızası, onu iyi olmanın yollarında terk ediyordu.

"Yibo dinle." Bir süre sustu. Sadece tek bir cümle gerekiyordu ama öylesine zordu ki, nihayetinde yine kapalı anlamlara sığındı. "Hatırlamak istemedim, beni çok üzüyordu."

Bu sözleri karşısındaki bedeni dayanılmaz bir kızgınlığa itmiş, hiçbir şeyi iyi yapmaya yetmemişti. Ama başka türlü söylemek hala çok zor geliyordu. Zihninde, çok önceden öğrencilerinin kendisine seslenişi uğuldarken en başa, öğretmen olmaya karar verdiği zamana gitmişti.

Daha küçüktü, öğretmeni sırf derste konuştu diye Zhuocheng ile ikisini okuldan sonra cezaya bırakmıştı. O gün yediği dayak Zhuocheng ile öğretmeninden yediği kaçıncı dayaktı bilmiyordu ama canını en çok yakan dayak olduğuna emindi. Yanağındaki tokadın iziyle ağlamamak için küskün bir halde dururken, benzer bir izle sessizce sınıfı süpüren arkadaşına seslenmişti.

Ona baktığında, onun yanağındaki iz canını kendisininkinden daha çok yakmıştı. Zhuocheng daha o günlerde bile onun ailesiydi çünkü.

O gün Xiao Zhan ona öğretmen olmayı teklif ettiğinde ve kendilerine dayak atan öğretmen gibi olmamak için söz verdirdiğinde, yıllar sonra hem onu hem de mesleğini bırakıp gideceğini elbette bilemezdi.

küçük işlerin adamı ve ebruli~yizhan Where stories live. Discover now