15| Ölen bir çocuk için hiç üzülmeyen dünya.

Comenzar desde el principio
                                    

Hareket etmek çok büyük bir eylem gibi geldiğinden öylece durmuş ve saf öfkeden, katıksız sorgulamadan meydana gelen bir heykele dönüşmüştü.

"Sen sahiden öğretmensin. " Diye konuştu. Onun en başından beri antikalarla ilgilendigini düşündüğünden mesleğini hiç sorgulamadığını fark etti. "Ben hiç sormadım, aptal gibi hiç sorgulamadım."

Zhan karşı çıkacağı sırada elini havaya kaldırıp susturdu onu. Her hareketi keskin, her soluğu hızlı ve sözleri üzerine onlarca kez öfkeyi yazmış gibi yakıcıydı.

"Çünkü sen!"

Ona yaklaşırken etine geçerek kendisini kanatmaya heves eden dişlerini sıktı. "Bana hiç bir şey anlatmadın. Ne mesleğin, ne ailen, ne de arkadaşların!"

Kendisi bile inanamıyormuş gibiydi. Karşısında duran aynada ne gördüyse yalandı ve zihnindeki o kusur barındırmayan insan profili birer yalanmış gibi yıkıntıya dönüşürken sadece izleyebiliyordu.

"Sana sormadım hiç." Dediğinde Zhan'ı gösteren oklar kendisine çevrildi, kaçmaya çalışsa da nefretine yakalandı. "Kafamda kurdum seni, orada nasılsan gerçekte de öylesin sandım. Kandırdım kendimi."

Sakinleşen sesinde korkunç bir durgunluğun tınıları duyuldu. Ayaklarını sürükleyerek arkasına döndü, başını biraz daha yukarı kaldırıp dükkanın küçük detaylarında gezdirdi bakışlarını. "Niye hiç sormadım?"

Kendi kendisine sorduğu sorular cevap bulamıyor olsa da devam etti. "Merak mı etmedim yoksa?"

Derince iç çekti. Gözünün iliştiği her eşyayı kırmak, etrafa atarak mümkün mü bilinmez rahatlamak istiyordu. Kırılan eşyaları hayal ederken gözlerini kapadı, bunu yapmayacaktı.

"Merak ettim." Dediğinde Zhan'ın arkadan ona yaklaştığını fark etse de hareket etmedi. "Ama bana yalanlar söyledin. Sen hiç yalan söylemezdin, bu yüzden inandım sana."

Zhan ona hep antikalarla uğraştığını söylemişti, Yibo inanmıştı. Zhan ona ailesinin uzakta olduğunu söylemişti ve arkadaş edinmek konusunda başarısız olduğunu anlatmıştı. Yibo yine inanmıştı. Şimdi hangisi gerçek hangisi yalan bilmiyordu.

"Neden?"

Zhan'ın ona uzanan eli havada dondu, başını çevirip arkasında sarsılan bedenine bakarken sorusunu tekrarladı.

"Neden söylemedin bana?"

Havadaki eli aşağı düşen adama döndü tamamen. Onun ağlamak için yalvaran gözlerine baktığında üzüntüyle burkuldu kalbi. Anlayamıyordu, sanki Zhan hiçbir mantıklı sebebi yokmuş da bir tek kendisi böyle bildiği her şeyi yitirsin diye yalanlar söylemiş gibiydi. Zihninden yükselen ses buydu ve bu ses ona kendisinin aptal olduğunu, deliler gibi gerçekdışı dünyalar kurup orada kaldığını da söylüyordu.

İnanıyordu Yibo. Tüm inançlarını kendisiyle birlikte gömerken, inanacak yeni şeylere ihtiyacı vardı, ama bulamıyordu.

"Ben niye bu şekilde öğrendim bunu?"

Zhan gözlerini kapatıp hepsini tek nefeste dile getirmek istese de yapamıyordu. Çünkü tramvalar öyle kolay anlatılmıyor, ölmüşler dirilmiyor ve o, böylelikle susup kalıyordu. Dükkandan içeriye girerken zihninde sıraya koyduğu tüm cümleleri unutmuştu, geriye dile gelmek için can atan sadece bir özür vardı.

"Kötü bir şey değil ki bu, neden sakladın benden?"

Yibo her sorusundan sonra alamadığı cevaplar yüzünden gittikçe kayboluyordu. Önceden olsa çoktan, her yeri birbirine katmıştı ama artık öyle değildi. Yakıp yıkmak kolay olsa da buna direnmesi gerektiğini ve yıkıntılar toplamanın zor olduğunu öğrenmişti Zhan'dan. Bu yüzden kendisini tutup yıkılmış inançlarını baştan yapacak birkaç söz duymayı bekliyordu.

küçük işlerin adamı ve ebruli~yizhan Donde viven las historias. Descúbrelo ahora