14| Seni öptüm ve kıyamet bu yüzden koptu.

En başından başla
                                    

"Elini uzat." Dedi sadece ve ardından gözlerini açtı. Sesini daha yumuşak tutmaya çalışıyordu. "İzin ver bana."

Yibo elini itti onun, hışımla ayağa kalktı. Sinirlenmişti çünkü dünya üzerinde söylenmiş tüm yalanları dinleyecek ve onları umursamayarak bir insan olmasın arağmen büyük olanın dilinden dökülen en küçük yalana bile tahammül edemiyordu. Gözünde ve kalbinde Xiao Zhan yalan söylemez, ondan bir şeyi gizlemez ve sinirlenmezdi.

Bu elbette bazı noktalarda hata barındıran abartılı bir algıydı. Yibo bunun yüzden Zhuocheng ismini duymaktan rahatsızlık duyuyordu. Zihninde kurguladığı o kusursuz profil zarar görür diye bazı zamanlar bilmediği şeyleri öğrenmekten de çekinir gibi oluyordu. Ama nihayetinde geçiyordu, çünkü ne düşünürse düşünsen özünde sadece meraklı bir çocuktu.

"Xiao Zhan."Dediğinde yüzünde hatasını kabul etmiş bir çocuğun ifadesi vardı. "Sen bana mı kızdın?"

Sorusu büyük olanda bir kırılma etkisi yaratarak onun kızgın ifadesini sadece saniyeler içinde yok etti. Aslında tüm kızgınlığı kendisineydi, ama bunu Yibo'nun yere düştüğü ilk andan beri içinde tutarak biriktirmiş ve kendisini zehirlemesine müsaade etmişti.

Odanın köşesinde duran gence bakarken kırık bir sesle ismini seslendi. "Yibo."

Kendisini niye kocaman bir hüzne kaptırdığını bilmiyordu. Bıraksalar oturup, hüngür hüngür ağlar, geçmişin üstü kapatılmış portrelerine bakarak kendisini hırpalar dururdu. Günlerdir hiçbir hüzün onu bulmamış gibi numara yaptığındandı belki de, ya da sadece Yibo'nun sorusunda gizlenmiş küçük çocuğa karşı yüreği kabarmıştı. Nedenler belirsiz, her şekilde burnunun direği sızlıyordu.

"Yibo ben sana kızamam ki hiç."

"Uydurma!"

Yibo yüksek sesiyle ona bağırdıktan sonra kısa bir acıyla gözlerini kıstı, burnuna götürdü elini. Karşısında kırmızıyla gölgelenen gözleriyle duran Zhan'a türlü eziyetler yapmakla, koşturarak gidip boynuna sarılmak arasında bir yerde, dengesizliğinin denge bulmuş sınırındaydı.

"Tüm kızgınlığım kendime." Diye konuşan Zhan omuzları çökerek oraya adı yorgunluk olan bir anlam getirmiş ve bakışları yerde baktığı yerlere görünmez hüzün şiirlerinin sözlerini işlemeye başlamıştı. "Gözlerimin önünde düştün tutamadım seni, engel olamadım."

Yibo ardındaki duvara yaslanmak ve yıkılmayan bir yere sırtını vererek güçlü durmak istedi. Bu ilk kez kavga edişi ve yaralanışı değildi. Xiao Zhan ilk kez yaralarını sarmıyordu onun. Tam da bu yüzden şimdi onu böyle çökmüş bir halde görmesini başka bir nedene bağlıyordu.

"Sadece bu mu? " diye sorduğunda Zhan gözlerini halıdan çekip ona baktı. Duyduğu soru onu, gözleriyle görebildiği ama ulaşılması mümkün olmayan bir uzaklığa götürür gibi olmuştu. Anılarındaydı o an.

"Sadece bu yüzden mi kızıyorsun kendine?"

Usulca başını salladı. Bu, onun o gün söylediği ikinci yalan olmuştu. Yibo ise yine yalanını açıkça anlasa da sormayı bırakmıştı.

Sorularından yarattığı kapıyı açacak anahtar, yani çiçeği şimdi orta sehpada kaybettiği toprak yüzünden iyice solup kalmıştı. Zhan onun bakışlarını takip ederek çiçeğe baktığında, "Merak etme." Dedi.

"Çiçek solsa bile, bir yolunu bulup anlatacağım sana."

Yibo sızlayan burnuna dokunmaya çalıştı yeniden ve parmaklarını şakaklarına götürüp ovaladı. Başı aldığı darbenin dışında, düşünceleri tarafından acılara tabi tutuluyor gibiydi.

küçük işlerin adamı ve ebruli~yizhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin