Ben peş peşe soluklanmaya çalışırken, korsenin üstünde kalan tenime baktı. Sonra bakmasına kızgın olacağımı düşünerek ya da tepkimi görmeyi yakalyabilmek için tekrar hızlıca bana baktı. Hiçbir şey yapmadım. Sadece onu izlemeye devam ettim. Arkamızdaki karanlık ormandan gelip, tarlaların arasında güneşin altında esintiye dönüşen havanın kokusunu içime çekmeye çalıştım. Soluklarımın düzene girmelerini bekliyordum ama sanki daha da kötüye gidiyorlardı.

Oliver tekrar gözlerini indirdi. Belimi fazlasıyla sıkıp, üstündeki kumaşın gerilmesine neden olan göğüslerime baktığını o zaman fark ettim. Midemin küçücük kalıp, bedenimden dışarı çıkmak için tüm vücudumun köşelerine vurup döndüğünü hissetsem de sessiz kaldım.

Oliver'ın yanında kadınlığım hakkında endişelenmemiştim daha önce. Belki de nedeni daha önce bu kadar kadına benzemememdi. Yalnızca bir çocuktum. Kadın değil. Şimdiyse... öfke hissediyordum. Ama ne için? Benim bir kadın olduğumu fark etmesinden mi? Bakmasından mı? Tepinmekten dolayı büyük bir kısmı açığa çıkmış gözünün önündeki göğüslerime bakmasından dolayı onu suçlayabilir miydim? Evet. Ama beni izlemesinden nefret etmemiştim. Gözleri vücudumda gezerken yüzünün renklenmesinden, onun da düzensiz nefes almaya başlamasından ve bakışlarında görmediğim bir şeyler dönmesinden nefret etmemiştim.

Oliver beni tamamen çıplak görseydi bile umursar mıydım ki? Başka biri, başka bir kadın, başka bir erkek, başka bir çocuk, başka bir anne... kim olursa olsun bunu görmesini isteyeceğimden emin değildim. Ama konu Oliver olunca sanki farklıydı. Bu edindiğim yeni bedenin onu neden farklı etkilediğini görme arzusu duymak çok şaşırtıcı gelmiyordu.

Boynumdaki elini çekecekken tutup sol göğsüme bastırdım. Neredeyse rengi bembeyaza dönünce çok gülecektim. Ama çekeceğini düşünürken aksini yaptı. Elinin bastırdığım elimin üstünde parmaklarının tenime daha çok yayıldığını neredeyse belirsiz denecek kadar az bir şekilde hissettim.

"Kalbim hızlı atıyor," dedim elinin altında ritmini kaybetmiş yüreğim çılgına dönerken.

Sonunda tekrar gözlerime bakarken yutkundu. Bir an için benim yüzümden mi böyle heyecanlandığını yoksa kalbimle arasındaki kadınlık yüzünden mi heyecanlandığını merak ettim. Benim yüzümün yerinde herhangi kimsenininki olursa da aynı tepkiyi verir miydi?

Rüzgar tenimin üstünde tekrar gezinip, Oliver'ın avucunun sıcaklığının yerini alınca ürperdim. Oliver hızlıca elini çekip üstümden saniyesinde kalktı. Hatta yanıma bile oturmadı. Direkt ayağa kalkıp, üstünde kiri temizlemeye başladı.

"Artık çocuk değilsin," dedi. Bana bakmıyordu. "Hala çocuk gibi davranamazsın. On yedi yaşındasın. Yedi değil."

"Neden? Artık beraber oynayamayacağımız anlamına mı geliyor?" Yerimde doğrulup omuzlarımdan kaymış gömleğimi ve dizlerime çıkan eteği düzelttim. Toğrağı sildim ama hala evden çıktığımdaki kadar temiz görünmüyordum. Oliver'ın önünde durunca göğsüyle yüz yüze geldim. Eski ifadesi geri dönmüştü.

"Hayır," dedi saçımdaki bir yaprağı alıp kenara atarken biraz üzgün görünüyordu. "Ne demek istediğimi biliyorsun, Connie. Bunu... yapma."

"Bana çim yediren sendin, ahmak."

"Eğer yanında kalmamı, üniversiteye gitmemi istemiyorsan söyle. Oyunlar oynayarak yanında kalmamı sağlamaya çalışma."

Dediğine inanamayarak yüzüne dik dik baktım. Eskimiş gömleğinden geçen rüzgar, pantolonunun kemerine astığı bıçakları, hançerleri ve çakıları görmemi sağlamıştı. Eskiden çatalı bile doğru tutamazdı. Şimdi karşıma geçmiş, kendini benden daha mı iyi sanıyordu? Hem de sırf gidiyor diye?

Lake in the MoorWhere stories live. Discover now