22.Bölüm : Geçmeyen Yara

3.1K 190 3
                                    

Mahir'in Anlatımıyla:

Küçükken çok yaramaz bir çocuktum. Mahallede tırmanmadığım ağaç, camını kırmadığım bina, kavga etmediğim çocuk yoktu. Haliyle dayak yemeye de dayak atmaya da alışkındım. Hiç unutmam; bir gün Adem'le maç yaparken gaza gelmiş, topa bütün gücümle abanarak tekme atmıştım. Fakat topun, mahallenin bakkalı Yusuf amcanın camını kıracağını hesaba katamamıştım. Büyük bir gürültü ile yere yıkılan cam parçalarını gördüğümde olduğum yerde donakalırken Adem'in elini omzumda hissederek kendime gelmiş, ardından elindeki sopayla dükkanın içinden çıkan Yusuf amcanın bana doğru yürüdüğünü görüp geriye doğru bir adım atarken sendelemiştim. Fakat son anda Adem'in kolumu tutmasıyla birlikte dengemi sağlarken arkamı döndüğüm gibi koşmaya başlamıştık. Normalde ikimiz de çok hızlı koşuyorduk ancak o zamanlar boyumuz kısa olduğu için ve Yusuf amca bizim iki katımız olduğu için birkaç dakika içerisinde yakalanmıştık. O gün yediğim dayağı bir daha kimseden yememiştim çünkü daha iyisi gelmemişti.

Aradan yıllar geçti, büyüdüm. Liseden mezun olduktan sonra Adem'le birlikte çocukluğumuzdan beri hayalini kurduğumuz polis akademisine başvurduk. Okulun en başarılı öğrencilerinden biriydim; bu konuda Adem'le rekabet içerisinde olduğum için akademiden dereceyle mezun olmuştum. Ancak buna rağmen göreve başladığım ilk sene karnımdan vurulmuştum. O gün canım o kadar yanmıştı ki Yusuf amcadan yediğim dayağı bile unutmuştum. Çünkü kurşun yarası hiçbir yaraya benzemiyordu.

Yirmi sekiz yaşına geldim; kurşun yarasını mumla arayacağım bir acıyla tanıştım.

Hayatımın belki de en zor görevini kabul ettiğimde canımın bu kadar acıyacağını tahmin etmemiştim. Zira Akif müdür beni yanına çağırarak bu işi teklif ettiğinde şu an olduğum adam değildim. Hayata karşı, insanlara karşı hatta kendime karşı bile öfkeliydim. Kaşlarım her daim çatık dururdu. Çok komik bir şey olmadığı sürece gülmez, gülünecek şeylere ise en fazla tebessüm ederdim. Çünkü hayat benden en değer verdiğim insanı, babamı almıştı. İçimdeki yetim çocuk asla büyümüyor aksine her geçen gün küçülüyordu. Aynı zamanda öz annem tarafından terk edildiğim için öksüzdüm de ancak bu derinlere gömüp üzerini örttüğüm bir yaraydı.

Derken bir gün Emniyet Müdürlüğüne çağırıldığımda Akif müdür bana altın tepside bir fırsat sundu. Babamın katilini yakalayacaktım. Bir evlat başka ne isterdi ki? Yıllar sonra arkama dönüp baktığımda kendimle gurur duyacaktım.

Peki kalbimdeki bu acı niyeydi?

Önünde durduğum sokak lambasının altında beklerken yere düşen gölgemi izliyordum. O sırada omzumda hissettiğim el irkilmeme neden olurken arkama döndüğümdeyse elim refleksle belimdeki silaha gitmişti fakat karşımda Adem'i görmemle geri çekmem bir olurken derin bir nefes verdim ve beklentiyle Adem'e baktım. Üç gün önce evin önünde yaşanan olaydan sonra yağan yağmuru umursamadan saatlerce sokaklarda gezmiş, Adem beni bulana kadar nereye gittiğimi bile bilmeden yürümüştüm. Ardından olayın acısıyla yaşanan her şeyi baştan sona anlattığımda Adem direkt Asya'yı arayarak, görevimden bahsetmeden, olanları anlatmış ve Yıldız'a bakmasını söylemişti fakat Yıldız ilk iki gün kimseye kapısını açmamış, kimseyle görüşmemişti. Belki cama çıkar ümidi ile bütün gün pencerede onu beklediğim sırada üvey annesi Serap'ın elindeki bavulla evden çıktığını gördüğümdeyse yalnız kaldığı için daha çok endişelenmiştim ama nihayet bugün ilk defa Asya'yı içeri almıştı.

"Nasılmış Yıldız? Asya ne dedi?" diye hızlıca konuştuğumda Adem bir süre bana baktıktan sonra başını önüne eğerken kalbim huzursuzca attı. "Adem! Niye susuyorsun? Bir şey söylesene!" diye öfkeyle bağırdığımdaysa kolumdan tutup kaldırıma oturmamı sağladı ve kendisi de yanıma çöktü.

Amir (Avukat Kitabı Serisi)Where stories live. Discover now