"Avucum mu?" deyip elimi havaya kaldırdığımda acıdığını fark ettim. "Evet, acıyor. Ama sen nereden bildin" diye sordum. Susadığımı çoğu kez benden önce fark etmişti. Şimdi de canımın acısını benden önce hissetmişti?

"Ezgi, sen dedin ya, avucum acıyor diye. Daha az önce konuştuk" dedi. Beni anlamıyormuş gibi bakıyordu ama asıl onu anlamayan bendim. Ne zaman demiştim bunu.

"Bak şimdi acıyor işte" dedim ve avucumu açtım. Açmamla birlikte canım biraz daha yanmıştı ama sonrasında azalmıştı. Yer yer sızlıyordu sadece.

"Ezgi ne yaptın sen?" dedi. Bana kızgınlıkla bakıp tekrar avucuma çevirdi başını. Dişlerinin arasından keskin bir nefes aldığında çıkan ıslık sesi kulaklarıma doldu. Avucumda sıkı sıkı tuttuğum kolyeye takılı yüzük, derimi çizmiş. Hatta yer yer kanatmıştı. Denizin tuzu da değdiğinden iyice kabarmıştı yara.

Dikkatle avucumun içinden yüzüğü aldığında doktor hemen elime bir şeyler sürmeye başladı.

"Neredeyiz, çok üşüyorum" dedim titreyerek. Üzerimde kat kat battaniyeler vardı. Sağlam olan elimi battaniyenin altından tenime dokundurduğumda elbiselerimin olmadığını fark ettim.

"Elbiselerim nerede?" diye mırıldandım. Enerjim gitgide düşüyordu.

"Hipotermi geçiriyorsunuz Ezgi Hanım. Islak kıyafetleriniz çıkarıldı. Lütfen ani hareketlerden kaçının" dedi. Bu sefer konuşan doktordu.

Bir şey diyemedim. Titremelerim iyice artmıştı. Hakan endişeyle bana bakıyordu ama elinden bir şey gelmiyor olması onu sinirlendiriyordu. Dudaklarını ısıra ısıra kanatmıştı. Arada kısa saçlarına sertçe avuç içlerini sürüyor, fısıltıyla bir küfür savuruyordu.

Elimi, elinin üzerine koydum. Beni gerçekten bu kadar seviyor muydu? Bu duyguya hiç alışamayacakmışım gibi geliyordu. Onun beni sevmesi, benim için endişelenmesi bir hayaldi benim için. Ama şimdi canlı kanlı karşımdaydı. Beni seviyor, benim için endişelendiğini her hareketiyle gösteriyordu.

"Nabzı zayıf, bilinç kaybı da var. Gerekli işlemler hastanede yapılacak." Diyen doktorun sesini duyuyordum. Sanırım Hakan'la konuşuyordu. Ama sanki ben onların yanında değil gibiydim. Değişik hissediyordum. Bir türlü vücudumu ısıtamıyordum.

Gözlerimi beyaz ışıklı bir odada açtığımda doğrulmaya çalıştım. Hastanedeydim. Ambulanstan sonrasını hatırlamıyordum. Başımı sağıma çevirdiğimde Hakan'ı gördüm. Başını yatağa yaslamış uyuyordu. Ambulanstaki gibi hala elimi tutuyordu. Kıyafetlerinin nemli olduğunu fark ettiğimde,  üzerimdeki sayısını bilmediğim battaniyelerden birini alıp, yavaşça üzerini örttüm. Uyanmaması için mümkün olduğu kadar yavaş hareket ediyordum. O da yorgundu. 

Onu uyandırmamak için hareket etmeyi bıraktım. Kendimi daha iyi hissediyordum. Üşümem geçmişti. Kolumdaki damar yoluna bağlı bir serum vardı. Ne kadar geçti bilmiyorum ama Hakan'ı izlerken tekrar gözlerimi yumdum.

"Nasıl durumu şimdi?" diye bir ses duydum. Aylin'in sesiydi. Gözlerimi açtım. Işık yine rahatsız etmişti. Elimle engellemeye çalışırken, elimin sargılı olduğunu fark ettim. Yavaşça yataktan doğrulmaya çalıştığımda Hakan benim uyandığımı fark edip hemen yanıma geldi. Onun yardımıyla yatakta doğruldum.

"Ezgi, iyi misin?" diye sordu Aylin. Uyandığımı fark ettiğinde o da hemen yanıma gelmişti. Ali ve Kerem de odadaydılar.

"İyiyim, üşümem de geçti." dedim geçiştirmek istercesine. Ne kadarını biliyordu acaba olanların?

"Olanları anlattı Hakan. Nasıl bana yalan söyleyip gidersin Ezgi. Hala inanamıyorum sana" dedi. Haklıydı. Sürekli ona yalan söylüyordum ve o her defasında bana küsmeyip, yanımda kalıyordu. 

KARANLIK ŞEHİRWo Geschichten leben. Entdecke jetzt