🌑 (final)

1.1K 158 343
                                    


(070521-200521)

Saatimi kontrol ettim, şimdiye gelmiş olması gerekiyordu bu adamın. Sabah birlikte evden çıkmıştık ve şu an yine onu bekliyordum. Onu beklemenin de ayrı bir tatlılığı vardı gerçi. Bu hallerimi isyan olarak değerlendirmiyordum. Tek istediğim onu bir an önce görebilmekti. Felix'e karşı içimdeki heyecan hiçbir zaman dinmiyordu. Her defasında onu sanki ilk defa görecekmiş gibi avuçlarımın içi terliyor ve sırtım gergin bir şekilde dikleşiyordu.

Yavaşça yanıma oturan bedene döndüm. Halsiz yüzü ile endişeye kapılmam çok uzun sürmemişti. "Merhaba Bay Hwang.." başını tutup ovalamaya başladığında konuşmaya başladım.

"Felix iyi misin?"

"İyiyim ben.." hafifçe gülümsemeye çalıştı ama bu kısa sürdü. "Lanet olası baş ağrısı! Gerçekten sadece başım ağrıyor." Elini elimin üzerine koyduğunda açıkçası hâlâ hastaneye gitsek mi diye düşünüyordum.

"Hastaneye gidelim kalk."

"Hyunjin abartılacak bir şey yok. Gerçekten." İlk defa adımla konuşması beni daha fazla gerdiğinden ona şaşkın bakışlarımı atmaya başlamıştım. Bu durum ona komik gelmiş olacak ki kıkırdamıştı. Sonra gelip kafasını omzuma koymuştu ve bende kollarımla onu sarıp bir elimi saçları arasına daldırmıştım. Memnun bir şekilde mırıltı çıkardığında gülümsedim.

"Kötü hissedersen söyle, hastaneye gideceğiz tamam mı?"

"Tamam Bay Hwang, tamam. Alt tarafı bir baş ağrısı ama nasıl yakaladı illet bu sefer resmen kafamı bir sıkıyor.. konuşmak bile zor geliyor." Evet öyleydi. Ses tonu çok dingindi. "Tanrıya şükür eski zamanlarda değiliz.. düşünsene lokomotif gelmiş ses çıkara çıkara! Ölürdüm resmen." Gülmeye başladığında bende kaşlarımı çattım.

"Öyle şeyler söylememelisin."

"Sizi kızdırdım demek Bay Hwang?"

"Evet beni kızdırdınız Bay Lee." Saçları arasına bir öpücük bıraktığımda göğsünden bıraktığı derin nefesi hissetmiştim.

"Sizi endişelendirdiğim için özür dilerim." Yüzünü bana çevirdiğinde her zaman ışıldayan gözleri, yorgun yorgun bakıyordu. Yüzü de aşırı solgundu. Yinede onu sıkıştırmak istememiştim. Sonrasında duyacağım pişmanlıktan haberdar olsaydım ama kesinlikle onu sıkıştırmak isterdim.

•••


"Gördüğüm en son ve en tatlı rüyanın siz olduğunuzu bilmenizi istiyorum." Gülümseyerek ve bir miktar da şaşkınlıkla bana döndü.

"Siz ve Charles Dickens alıntısı mı?"

"Evet." Dedim.

"Kitaplarla aranız yoktu hani?" Dedi ve bu beni bir miktar utandırdı.

"Ortaokulda zorla okudum. Okuduğum tek kitaptı zaten, İki Şehrin Hikayesi." Dedim. Kitaplara hiçbir zaman vakit ayıramamıştım hayatımda. Felix'e rastlamayacağımı bilsem, yüzlerce kitap okumak isterdim.

O bana; her gece bu istasyonda, güzel hikayeler anlatırken bende belki dinlemekle yetinmezdim.

"Tek bir kitap okumak için en azından iyi bir kitabı seçmişsiniz." Yüzündeki gülümsemenin yorgunluğu beni bitiriyordu. Her gün cıvıl cıvıl gördüğünüz bir insanın baş ağrısından bile olsa böyle olması insanı üzen bir şeydi, diye düşündüm. Çünkü daha öncesine kadar Felix kadar kimsenin üzerine titrememiştim. Sadece başının ağrıdığını söylüyordu ve ben bu yüzden bile paniklemiştim.
"Hyun-" Eli kucağıma ellerimin arasından kayıp düşerken hızla ona döndüm. Gözleri kapalıydı ve kafası omzumdan aşağı doğru düşüyordu ki tuttum.

The Night We Met // HyunLixDonde viven las historias. Descúbrelo ahora