"İyi yakalamışsın," dedi inkâr etmeden. Gökhan gibi birinin hassasiyetlerinin olması tuhaftı. Artık hayatını bu alan üzerine yoğunlaştırdığını biliyordum. Uyuşturucu ile ilgili ne varsa onun ilgi alanıydı. Sadece bu noktadan bile hayatının nasıl mahvolduğunu, uyuşturucunun üzerinde bıraktığı etkiden ne kadar nefret ettiğini anlayabiliyordum. Her olayda sakinliğini müthiş bir titizlikle koruyabiliyorken, konu o tarafa döndüğünde insan öldürecek kadar içine çöreklenmiş nefreti açığa çıkıyordu.

Belli etmesem de onun için üzüldüm. İradesinin on dokuz yaşında elinden alınışı gururuna dokunuyor olmalıydı.

"Uyuşturucu için, değil mi?" diye sorduğumda başını sallamakla yetindi. "Kaç tane var?"

Dudakları dümdüz bir çizgi halini aldı. "Ne önemi var?"

Omuzlarımı silkince yorgan usulca göğsüme indi. "Merak ettim." Bir süre sessizlik oldu, saatini takışını izledim. Ardından ahşap kitaplığının kenar boşluğunda duran yuvarlak masanın üzerindeki bilgisayarının başına geçti. "Koruma vakfı neydi peki?"

Derin bir nefes alışverişinden bu sorunun canını sıktığını anladım ama gözlerimi üzerine dikerek cevap vermesi için baskı yaptım. Bir işte birlikteysek ve o benim hakkımda olanları biliyorken ben de onun hakkındaki şeyleri bilmeliydim. "Kimsesiz insanların sokaklara değil de daha güvenli bir yere sığınsın diye kurulan kurumlar." Üzerine almadan bahsetse de bu kurumların ona ait olduğunu dün gece konuşan adam belli etmişti.

"Burada ne gibi yardımlar var?" Bu soru konu gerçekten ilgimi çektiği için merakla ve ilgiyle sorduğum bir soruydu.

Yeni çıkmaya başlayan kirli sakallarını sıvazladı. "Yeme, içme, barınma, isterlerse eğitim ve iş." Bilgisayarın alıcı ışığı yüzüne vurduğunda keskin yüz hatları farklı bir biçim kazandı.

Babasının parasını yemediğini biliyordum. Geçmişte yemiş olsa bile yıllardır maddi açıdan da özgürdü. "Ve tüm bunları uyuşturucu ticareti yapanları öldürüp kazandığın parayla yaptın." Rehabilitasyon merkezlerini, koruma vakıflarını... Sesim düz çıksa da içten içe takdir ettim.

Bana bakmasa da yan profilinden dudağının kenarının kıvrıldığını gördüm. "Daha adaletli bir yöntem olamazdı."

Sessiz kaldım çünkü onu onaylamak, Gökhan'la ilk tanıştığımız zaman savunduğum ilkelere ters düşüyordu. Şimdiyse kabullenmek zor gelse bile fikirlerim değişiyordu. Kendimi onun yerine koydum. Genç yaşımda, cahilliğim kullanılarak uyuşturucuya bağımlı edildiğim ve bir türlü kurtulamadığım, ne zaman geleceği belli olmayan ve geldiğinde de tüm irademi yok eden, beni hayvandan farksız bir varlığa çeviren krizlere maruz kaldığımı... İnsanın aklı, dolayısıyla iradesi elinden alınınca geriye et yığınından başka ne kalıyordu ki? Tüm bunlar onun nefretine hak vermeme neden oluyordu.

"Sessizleştin," dedi bana dönerken sırtını geniş, nadide oymaları olan sandalyesinin arkalığına yaslayıp. "İtiraf edeyim, bu insanları öldürme hakkımın olmadığını söylediğinde sana büyük bir öfke duyuyorum. Neredeyse kin. Ama sonra kendimi kontrol ediyorum ve geçiyor."

"Neredeyse kin mi?" dedim afallayarak. Yüzünü inceleyip nefrete dair biz iz aradım ancak bulamadım. Ya iyi bir oyuncuydu ya da söylediği gibi kontrollü tavrı sayesinde geçiyordu.

Papatyalar Karanlıkta Büyür Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin