6. AŞKIN EN KESKİN BIÇAĞI

142 9 16
                                    

6.BÖLÜM

AŞKIN EN KESKİN BIÇAĞI

İnsan her defasında nasıl tekrardan düşmeyi becerebiliyorsa ayağa kalkmayı imkansız görmemeliydi. Düştüğü o yerde daha da dibe batmamalıydı. Ayağa kalkmalıydı. Öyle bir ayağa kalkmalıydı ki düşürdüğü şey her ne ise onu dibe batırmalıydı. Bir daha düşmemek için düşüren herkesi kendi dibe çekmeliydi. Ben öyle yapıyordum, bir daha aynı yerde düşmemek için. Bir daha aynı yerin beni düşürmemesi için. Öyle bir güce sahip bile olmaması için.

Şimdi karşımdaki sadece koyu bir gecede parlak gördüğüm ama aslında feri sökülmüş gibi soluk yeşillere sahip olan bu gözlere baktığımda onu öyle bir dibe çekebilirdim ki bir daha bana böyle yaklaşmaya cesaret edemezdi. Bir daha bana böyle bile bakamazdı.

Dişlerimin arasından fısıldarken kahverengi gözlerimin yandığını hissediyordum ve bu zihnimdeki tehlike sinyallerindendi. "Açık oynamak için fazla gizli yerlere saldırıyorsun."

"Sen de açıkça gösterip her şeyi gizlemeye çalışıyorsun." Kapıyla benim aramdayken yüzünü benden geri çekerek sırtını kapıya daha çok yasladı. Zihninde hala bin bir düşüncenin geçtiğini hissedebiliyordum. "Bunu sevmiyorum."

"Senin sevmen için bir şeyi yapmıyorum ve yapmayacağım da..." Kaşlarımı tehlikeyle kaldırdım. "Ama belli ki sen çok üzülüyorsun bu duruma."

Cevabımla dudakları yavaşça yukarı kıvrılırken dilini üst dişleri üzerinde gezdirdi. Gözlerini gözlerimden kaçırmıştı. "Evet... Bir bilsen her gece üzülüyorum. Deli divaneyim de sana. Hayırdır, ya?"

Tavırlarına karşılık histerik bir biçimde gülerken ondan uzaklaşıyordum. "Bak, sinirlendiriyorsun beni. Hala sırrın ben de."

"Ama bir şeyi atlıyorsun, biliyor musun?" Gülümsedi, güzel gözüküyordu. "Sana sırrımı vermedim." Ondan uzaklaştığım sırada bileğimi tuttu ve göz göze geldik. "Sen sırrımı aldın."

Bunu biliyordum ve bu istediğim bir şey olmadığı için de buna bir söz söyleme hakkı yoktu. Ayriyeten benim de yoktu çünkü onun sırrı olarak adlandırdığı intiharını ben bile isteye mahvetmiştim. Gelip kızması çok normaldi, ölecek birini kurtarmak kadar normaldi. Çünkü seçimlerin sorumluluğuna bir başkası karışamazdı. O kendini öldürmek, ben onu kurtarmak istemiştim.

Bileğimdeki tuttuğu eli gevşedi ve hemen ardından gözlerimi oraya çevirmem ile tamamıyla bıraktı. Hiçbir şey demeyerek balkondaki masaya doğru yürüdüm ve toplamaya başladım. O ise kapıyı çoktan açmış karşıdan gelen çağırdığı misafirleri karşılıyordu. Sanki o ev sahibi, ben çalışandım. Bu düşünceyle gözlerimi devirirken Bahar'ın ince sesini duyarak onlara baktım. Sina ile yan yanaydılar ve Sina sabahki giyindiği eşofman tişört ikilisini değiştirmiş, siyah kot ve beyaz tişört giyinmişti. Boynunda ince bir zincir asılıydı. Kasım'a göre biraz yapılı görünüyordu ve zaman onun üzerinde pek bir değişme yaratmamıştı. Hala aynı sessiz ifadeyi suratında görebiliyordum. İstemsizce ona tebessüm ederken masaya kalçamı yaslayarak onu izliyordum ki ona baktığımı anladı ve gözlerini bana çevirdi. Boş bulunarak bir telaşla Bahar'a baktım, Kasım'a bir şeyler diyordu ama Kasım'ın da gözleri bizim ikimizin arasında gelip gidiyordu. Kaşları çatıktı. Onlara doğru yürüdüm. "Hoş geldiniz..."

Sina sadece kafasını hafifçe eğerken Bahar kocaman gülümsedi. "Hoş bulduk..."

"Gelsenize içeriye," dedim ikisinin arasında gözlerimi gezdirerek. Holün içini göstermiştim. Sonra herkes durgunca suratıma baktığında anlamayan gözlerle üçüne baktım. "Ne bekliyoruz burada?"

GECENİN ORTASIWhere stories live. Discover now