☆~1~☆

513 47 4
                                    

Busan'a döneli iki hafta olmuştu ama anılarımı hatırlamak yerine daha da unutmuştum. Beklediğimden daha da hızlı gerçekleşiyordu. Fazla oyalanmamam gerekiyordu çünkü bir gün uyandığımda tek bildiğim "Ben kimim?" sorusu haline gelecekti.

Düşünürken çubuklarımla yemeği karıştırır oynardım. Hayatımın hangi döneminden kaldığını bilmediğim bu alışkanlık annemin bana onaylamaz bakışlar atmasına sebep olunca çubuklarımı masaya bıraktım ve sonunda kahvaltıma işkence etmekten vazgeçip masadan kalktım. Kapıya giderken annemin sesiyle durdum.

"Nereye gidiyorsun?" dedi masayı toplamaya başlarken. Benim yemekle oynamam onun da iştahını kaçırmış olmalıydı. Gülümseyip "Eski okulumu görmek istiyorum." dedim. Annem de sıcak gülümsemesiyle "Gör tabi. Geç kalma akşama en sevdiğin yemeği yapacağım." dedi. Ona yaklaşıp yanağından öptüm ve ince montumu giyip evden çıktım. Ekim ayındaydık ve havalar bazen soğuk bazense sıcaktı.

İki yıl boyunca okuduğum okulun yolunu bilmemek kötü hissettiriyordu. Neden buradaki okulumdan ayrılıp Seul'de yatılı bir okula gittiğimi hatırlamıyordum. Tek bildiğim ikinci sınıfın yazındayken okul değiştirdiğimdi. Lise hayatım hakkında pek anım yoktu. Sanki beynim özellikle o dönemi siliyordu.

Geçtiğim yerlerdeki insanlara sora sora okulu bulduğumda evden çıkalı bir saat oluyordu. Ama bir gariplik vardı. Okulu gördüğüm anda bedenim benden izinsiz tepki vermişti. Ellerim titrerken kalp atışlarım hızlanmıştı. Korkuyordum. Hatırlayamadığım anılarımdaki bir şey bu okuldan korkmama sebep oluyordu.

"Hey! Sen de kimsin?" dedi arkamdan bir ses. Arkamı döndüğümde nefesim kesildi. Bu yüzü hatırlıyordum. Adı... adını hatırlayamadığım büyük gözlü çocuk da en az benim kadar şaşırmış görünüyordu.

"Haneul?" dedi bana doğru birkaç adım atıp. Onu tanıyordum ama zihnimde çok derinlere atılmıştı sanki. Bir türlü kim olduğunu hatırlayamıyordum. Yutkunup boğazıma oturan yumrudan kurtuldum ve kuru sesimle "Sizi tanıyor muyum?" dedim. Zaten büyük olan gözleri daha da büyürken yüzüne yerleşen şaşkınlık çok netti.

"Benim, Kyungsoo." dedi ismini söyleyince hatırlamamı bekler gibi, umutla. Ama benim için bir fark yoktu. Kyungsoo ismi tanıdıktı ama zihnimde ona dair hiç anı yoktu. "Üzgünüm sizi hatırlayamıyorum. Önceden tanışıyor muyduk?" dedim üzgünce.

Adını yeni öğrendiğim Kyungsoo inanamıyormuş gibi "Adın Oh Haneul. Oh Sehun'un kardeşi Haneul. Abimin en yakın arkadaşının kız kardeşi." dedi. Doğrulamak istiyordu büyük ihtimalle. Tamamiyle ona dönüp yüzünü tam olarak hatırlayamadığım sadece telefonda konuştuğum abim ve benim hakkında söylediklerini onayladım. Biri hariç. "Abinin kim olduğunu bilmiyorum ama sanırım abim tanıyordur onu." dedim.

"Abim, Kim Jongin. Bana onu hatırlamadığını mı söylüyorsun şimdi?" dedi alay edercesine. Kim Jongin... sıradan bir insan ismi olan bu iki kelime neden bu kadar canımı yakıyordu? İki kelime büyüyüp büyüyüp kalbimi sarmış ve sıkmaya başlamıştı sanki. Ama yine de hiç anı yoktu.

"Ben hatırlamıyorum." dedim tüm dürüstlüğümle. "Öyle olsun." dedi omuzlarını silkerek. İnanmadığını biliyordum. Tekrar okula dönüp beynimi zorlamaya çalıştım ama tabi ki de işe yaramıyordu.

Ne ara yanımda dikilmeye başladığını bilmediğim Kyungsoo'ya döndüm ve "Beni nereden tanıyorsunuz?" dedim. Bir süre bana baktıktan sonra başını okula çevirdi ve "Lise ikinin sonuna kadar hep aynı sınıftaydık." dedi. Başımı sallayıp onayladım. "Annen ve annem çocukluk arkadaşlarıymış ama bir şekilde yolları ayrılmış. Abim ve Sehun hyung kavga ettiği zaman yeniden karşılaştılar. Annen sık sık bize gelir. Tabi abim evde değilken. Haklı olarak abimi pek sevmez." dedi samimi bir şekilde.

"Annemi tanıyor musun?" Dedim. "Evet. Bize geldiğinde birkaç kez konuşmuşluğumuz var." dedi gülümseyerek. Ben de ona gülümseyip çalan telefonumla yerimde sıçradım. Telefonu montumun cebinden çıkartıp açtım. "Alo?" dedim. Çok bekleyesiye olmadan karşıdan annemin neşeli sesi duyuldu "Sana geç kalma demiştim küçük hanım. Yemeğe yardım etmelisin. Ayrıca markete uğramalısın eksiklerimiz var." dedi. Kıkırdayıp "Tamam anne." dedim. Annem kendi kendine neler istemesi gerektiği hakkında konuşurken Kyungsoo'ya dönüp "Gitmem gerek. Seninle tanış-yani görüşmek güzeldi." dedim gamzelerimin gözüktüğü bir gülümsemeyle. "Seninle de görüşmek güzeldi Haneul. Kendine iyi bak. Tekrar gör-" diyordu ki telefondan annemin tiz sesi duyuldu "Kyungsoo'mu o? Sen de gelmelisin Kyungie. Hiç itiraz istemiyorum. Takıl Haneul'un peşine." dedi. Telefondan Kyungsoo'nun sesini nasıl duymuştu da tanımıştı?

"Ben rahatsızlık vermeyeyim." dedi Kyungsoo çekinerek. Bu defa annemden önce ben konuştum ve "Ne rahatsızlığı, tanıştığım tek arkadaşım sensin." dedim. Kyungsoo "Arkadaş?" dedi şaşırarak. Yüzüm düşerken "Şey, yani sen istemezsen..." diye mırıldandım. Kyungsoo şimdiye kadar gördüğüm en geniş gülümsemesiyle "Hayır hayır kesinlikle arkadaşız. Sadece önceden pek yakın değildik de, şaşırdım." dedi. "Öyleyse alışverişimizi yapıp annemin yanına gidelim arkadaşım." dedim çocuksu yönümü serbest bırakarak.

Kyungsoo'yla eğlenceli bir alışveriş ve sohbetten sonra eve varabilmiştik sonunda. Annem benden önce Kyungsoo'yu içeri davet edince kırılmış gibi dudaklarımı sarkıtıp anneme pas vermeden içeri geçtim. Annem hemen beni kendine çekip "Kırılma bebeğim." dedi yanaklarımı sıkarak. Kocaman gülümseyip "Kırılmadım kii!" diye şakıyıp güldüm. Annem söylene söylene mutfağa giderken üzerimi değiştirip Kyungsoo'nun yanına döndüm.

"Ha Ni teyzeden Seul'de tıp okuduğunu duydum." dedi Kyungsoo bana dönerek. "Evet. Bitireli bir buçuk yıl oluyor. Son yılımdan beri Seul Hastanesi'nde çalışıyorum. Ya sen?" dedim. "Ben burada kalıp babamın pastanesini işletmeyi tercih ettim." dedi omuz silkerek. Pastane lafını duyunca hemen "Pastanene gelebilir miyim? Lütfen." dedim ellerimi çenemin altına getirip ona aegyo yaparak.

Kyungsoo gülüp işaret parmağıyla başımı geriye ittirdi ve "Arkadaş indirimimiz yok." dedi. "Olsun. Seni pasta yaparken görmek istiyorum ben. Belki biraz da yaptığın pastayı yemek istiyor olabilirim." dedim sona doğru mırıldanarak. Kyungsoo başını arkaya atıp kahkaha atarken farkında olmadan ben de gülmüştüm.

Gülüşmeler ve eğlenceli sohbetlerle geçen yemeğin ardından Kyungsoo'yu uğurlamak için bahçe kapısına çıktım.

"Çok güzel bir akşamdı. Teşekkür ederim Haneul." dedi Kyungsoo samimi bir gülümseme ile. Ben de gülümsedim ve "Pastalarını hazırla hepsini ben yiyeceğim." dedim. Kyungsoo "Cüzdanınla gel." dedi göz kırparak ardından el sallayıp arkasını döndü ve karanlık sokakta ilerlemeye başladı. İlerleyen figür görüş açımdan çıkınca kapıyı kapatıp kilitledim ve eve girdim.

***

Umarım beğenmişsinizdir. Yorum ve votelerinizi bekliyorum x.o.x.o. love

KELEBEK (kyungsoo)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora