"Günaydın Ayza hanım!" Aşağı indiğim an kahvaltı sofrasını toplayan annemin iğneleyici sesine maruz kaldığımda, hiç oralı bile olmayıp düz bir "Günaydın.." dedim.

"Hiç uyanmasaydınız hanımefendi?" Abimde annem gibi sesindeki iğneleri bana saplarken, odadan çıkmadan önce elime aldığım telefonumun tuş kilidine basıp ekrandaki saate baktım. Henüz 11.30 olan saat, benim uyanmaya alışık olmadığım bir vakitti. Erkenciydim ve bu kadar uyumam çok nadir gerçekleşirdi. Öyle çok geç bir saatte değildi ama benim gibi erkenci kuş olan ailemin gözüne batmıştı anlaşılan.

"Size ne benim kızımın uykusundan? İstiyorsa akşama kadar yatsın, öğrenci o kız!" Babamın her daim destekçim olan o güvenli sesi içimdeki kara bulutların biraz olsun dağılmasına yardımcı olurken, baş köşede oturan babamın arkasından boynuna kollarımı sardım.

"Duydunuz dimi? Uğraşmayın benimle.." Biraz moral bulabildiğimde, şımarık bir gülüşü aileme karşı yüzüme yerleştirmiş ve benim yanımda olan babamın yanağına derin bir öpücük kondurmuştum.

"Aman. Anca kızlarını koru sen." Annem eline aldığı kirli servis tabaklarıyla babama hoşnutsuzlukla burun kıvırırken, babam hiç altta kalmadan "Sende anca, otuzuna merdiven dayamış ama hâla evlenip bu evden gidememiş oğlunu koru." Dedi abime taş atarak.

Anneme yardım için oturduğu yerden kalan ablamla birlikte alaycı bir gülüşü dudaklarımıza kondurup, abime küçümseyen bakışlarla bakarken babamın söylediklerine bir hayli bozulan abim "Ya sen benden ne istiyorsun kardeşim?" Diye isyan etti.

Babama kardeşim demesinin saçmalığı ile gülerken, annem onların bu haline ağzının içinden söylenerek elindeki tabaklarla ablamla beraber mutfağa gitti. Bende babama doladığım kollarımı çözüp sofradaki yerimi aldım.

"Kardeşin miyim ben senin it oğlu it?" Babam ucunun kendisine dokunduğunu fark ettiği küfürüyle duraksarken "Tövbe tövbe!" Diye söylenip abime ters bakışlarını attı.

Önümde ki temiz servis tabağıma masadaki kahvaltılıklardan doldurmaya başlarken, az önce mutfağa gitmiş olan ablam salona geri geldiğinde "Ayza biraz çabuk ye, kuaföre gideceğiz ya geçe kalmayalım." Diyerek beni uyarırken, anlamayarak yüzüne boş boş baktım.

"Niye kuaföre gidiyoruz ya?" Daha ağzıma bir iki lokma yollayamamışken ablamın kuaför sevdası nereden çıkmıştı anlamış değildim.

"Uyanamadın mı sen daha bakayım?" Ablam nasıl unutursun dercesine bakarken, öncesinde sözleştiysek bile kesinlikle aklımdan çıkmıştı. Ayrıca hiç kuaföre gidip kendime bakım yaptıracak havamda değildim. Kendimi bir süre salıp sadece yatağıma kapanmak istiyordum. Kılı, tüyü, saçı, bakımı hiçbiri ama hiçbiri umurumda değildi. Nasıl göründüğümde.

"Ayza, akşama Sevgi ve Emrah'ın düğünü var ya hani? Onun için gideceğiz ya kuaföre!" Ablam mahalleden arkadaşım olan Sevginin ve yine mahalleden sevdiğim bir abi olarak gördüğüm Emrah abinin düğününü unutmam karşısında bana inanamayarak bakarken, kuaför havamda olmadığım gibi düğün havamda da değildim.

Omuzlarımı silkerek tabağıma aldığım peynirlerden birini ağzıma attığımda, "Ben gelmeyeceğim." Diyerek geçiştirdim.

"Ne demek gelmeyeceğim kızım? Sen seversin Sevgiyi de, Emrah abini de." Babam ani kararımla şaşırmış olacaktı ki, sesinde sorgulayan bir tavır sezmiştim.

"İkisini tabii ki de seviyorum baba ama bugün biraz halsiz hissediyorum kendimi, hasta olacağım sanırım." Diye açıkladığımda, azıcık yalan azıcık doğruluk payı da vardı cümlemde.

Seninim Son Kez (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now