BÖLÜM 2: Mühür

2.2K 183 11
                                    

Medya: Fleurie - Hurricane

Yıldıza basmayı unutmayın :)

Hayatımın büyük bir bölümü sanki felçliymişim gibi davranmakla geçti. Hiçbir şeye karışmadan uzakta yaşamayı tercih ettim. Teyzemin beni babamın yanından almasıyla birlikte olaylar başka bir boyut kazandı. O zaman babamın değil de annemin istediği gibi biri olmaya çalıştım. Daha iyi, daha yardımsever, daha güçlü. Bu güç hep iyilikten geliyormuş gibi düşünerek kendimi geliştirdikçe geliştirdim. Ancak babamlayken bunu yapmam nedense hep imkansız gibi görünüyordu. Beni ateşkes imzalamak için başkalarının eline verdiği ve gördüğüm işkencelerden aylarca kurtaramadığı için de olabilir. Ya da yıllardır kabul edemediğim asıl sebep gözden çıkarılacak kadar değersiz olmamdır.

Sarayda yaptıklarım teyzemin takdirini almış olsa da asilliğimin öğrenilmesi ikimizi de gerginleştirdi. Büyü ateşini kullanmak ve kullanmamak birer tercihti çünkü. Ateşle yapılan büyüler daha güçlü ve ölümcüldü. Ancak diğer büyüler biraz daha etkisiz hale getirmek için yapılırdı. Yine de bana kızmadı, gücümden herkesin faydalanmasını isteyen oydu sonuçta. Bundan dolayı üzerime gelmedi, yorum bile yapmadı ve istersem taç giyme törenine gitmek zorunda olmadığımı söyledi. Bir gün kim olduğumu herkesin öğreneceğini zaten biliyorduk.

Yine de teklifini bayıla bayıla kabul edemedim. Onu yalnız bırakacak kadar cani değildim. Ama yine de, gidemedim. Yarım saat önce tören bitmişti.

Gölün çevresinde, sınıra oldukça yakın bölgede bulunan diğer eve geldim. Buraya gelme sebebim biraz uzaklaşmak, annemin eşyalarına bakarak gözyaşı dökmeden ağlamak ve geri dönmekti. Saraya gitmek için hazırlanacak kadar vaktimin kaldığına emindim ama öyle olmadı. Biraz ileride oturan, oldukça fakir bir aileye sahip olan en yakın arkadaşım Afra beni gördü.

"Gittiğini düşünüyordum." demişti yanıma gelirken. Ve ben neredeyse üç aydır onunla tek kelime bile etmemiştim. Zaten geleli altı ay bile olmadığı düşünülünce bu uzun bir zaman dilimiydi. Annesinin kızı rolüne bürünerek arkadaşlarıma öncelik tanımayı seçtim. Yanında Pars'ın da bulunduğu düşünülünce iyi yapmıştım.

"Sana inanamıyorum." dedi Pars. "Veliaht senin asil olduğunu gördü ve taç giyme törenine gitmedin mi?"

Omuzlarımı kaldırıp indirdim. Eğer gitmemi isteseydi asil olduğumu bilir ve bana özel davetiye gönderirdi. O zaman resmiyet gereği gitmek zorunda kalırdım, burada oturma lüksüm olmazdı. "Gitmedim." dedim uzun uzun açıklamak yerine.

"Kalkan testi için Salı sabahı yola çıkacağız. Sabah dediysem de, gün doğarken falan işte."

Pars, görünüşünden de anlaşıldığı gibi saray muhafızlarından biriydi. Esmer teni, uzun boyu, oldukça geniş omuzları vardı. Bunlara ters olarak da gözlerinin rengi çok açık bir yeşil tonuydu. Afra ile çocukluk arkadaşı oldukları için biz de tanışmış bulunduk. İyi ki diyemeyeceğim ama tanıştığıma pişman olmadığım bir büyücüydü. Yani, en yakın arkadaşım olmaya adaydı.

Afra çok zayıftı, hatta o kadar zayıftı ki bazen bir çocukla aynı kiloda olabiliyordu. Yemek yemediği için kilo almazdı ama yememe sebebi yemek bulamaması değildi. Keza, teyzem aracılığıyla babasına harika bir iş bulmuştuk ve eskisinden iyi durumdalardı. Benim bir asil olduğumu bildikleri için yardım teklifim reddedilmişti ama en azından teyzem bu işe el armayı başardı.

"İki gün var yani." dedi Afra biraz üzgün bir sesle. Bu geceyi saymazsak bir gün kaldığını düşünmek bile istemedim. Çünkü saraydan kaçabilirdim ama kalkan testinden asla.

AkaliptoWhere stories live. Discover now