5

12 4 4
                                    

          Ders boyu gözümü onun oturduğu sıradan çekememiştim. Arada göz göze gelmiştik. Her seferinde utangaç bir gülümseme ile kafasını çevirmişti. Sanırım iyi gidiyorduk.

     Normalde kötü bir olay yaşadıktan sonra dünyamda da kötü vakit geçirirdim. Herhalde beynimi zorladığım için bu sefer öyle olmamıştı. Ama yinede hiç bir şey belli olmazdı.

    Kimya dersinde ne olup bittiğini anlamamıştım. Çünkü ev arkadaşım olan şahıs:

    "Kimyacı ve sen bugün çok garipsiniz. Ama galiba kimyacı senin yüzünden garipleşti. Senin kışkırtmaların ona enerji veriyordu resmen. Neyin var?"

    Bende kısaca iyiyim dedim. Kafasını salladı. Ama inanmamıştı. Ders zili çalınca garip bir sessizlik oldu. Kimse yerinden kalkmamıştı. Herkes bana ben herkese bakıyordum.

     Yanımdaki arkadaşıma yaklaşıp kısık sesle,

    "Bunlar neden bana bakıyor?" dedim.

    Beni kolumdan çekiştirip dışarı çıkardı.

    "Seni bekliyorlardı."

    "Ne! Ciddi misin sen? Niye ki?"

     "Sen hakikaten garibsin. Hafızanı mı kaybettin? Benim adım ne? Söyle bakayım."

     Kaşlarım ve gözümü yukarı kaldırdım.

    "Eeee benim arkadaşım."

     "Ben kimim demedim. Adım ne dedim."

    Uzun süre öyle kalınca beni kolumdan tutup bir sınıfa götürdü. Sınıfta kimse yoktu.

    Kimse olmadığından emin olduktan sonra güzel bir tokat yapıştırdı.

    Elim yanağımda yere bakarken çok şaşkındım. Sinirden benim de elim havaya kalkınca elimi tuttu ve sakin olmamı söyledi.

   "Bunu kendine gelmen için attım. Ahan'a gittiğimizde sinirini oradakilerden çıkarısın. Şimdi benim adım ne?"

   "İnanki hatırlamıyorum." dedim.

  Üzgün olduğunu umduğum bir bakış atarak,

    "Bana yardımcı olur musun?"

     Yüzü garipleşti bir an.

     "Demek hatırlamıyorsun. Ben Gül. Ve yaklaşık 5 yıldır beraberiz. 1 ay sonra tam 5 yıl olacak. Bunun için parti vermeyi planlamıştık. Gereksiz olduğunu söylemiştin. Ama ısrar ettim ve kabul ettin. Beni seviyorsun sonuçta."

     Bir kaşım havada onu dinledim.

    "Gül mü? Çok kısa değil mi? Ama önemli değil ben sana Gülsüm diyeceğim."

    "Ney! O ne öyle anneanne ismi gibi."

    "Ne anneannesi kız çok güzel bir isim hem sana da yakıştı. Neyse sen bana okuldan okuldaki kişilerden bahset. Mesela sınıf neden beni bekliyordu? Ve şu Ahan nedir? Hem okulun ismi hem de şu bahsettiğin yer. Anlamı nedir?"

    "Hala senin beni hatırlayamadığına alışmış değilim. Birde onca şeyi nasıl anlatacagım ya."

   "E hadi başla bir yerden."

    Zil çalınca elimi kafa götürdüm. Yüzümü elimle şekilden şekile soktuktan sonra neden diye düşündüm tam da en heyecanlı yerinde.

    "Sonra anlatırım olur mu? Geç kalmayalım."

    Sınıfa girince onu yeniden gördüm. Sırasında oturmuş bir şeyler çiziyordu. Allah bilir o yetenekli elleriyle ne çizmişti. Umarım bir gün beni de çizer.

     İki derste sıkıcı geçmişti. Her şey fazla normaldi. He ya geçen zorla öldürdüğün zombiyi hatırlatırım. O zaman da her şey fazla garip diyordun. Bence çok takma. Her şey olacağına varır.

    Güzel konuşma. İçparem haklıydı. Çok kafaya takmayacaktım. Ders zilinde Gülsüm babasının çağırdığını ve onu uzun zaman görmediği için de gitmesi gerektigini söyleyip erken çıkmıştı.

    Ben de tanımak amaçlı etrafı dolaşıyordum. Arkamdan güzel bir koku geliyordu. Çaktırmadan derin derin nefes alıyordum. Taki yanıma gelene kadar.

     "Nasılsın?"

   Kalbim her yerimde atıyordu resmen. Ona bakmadan,

     "İyiyim sen?" dedim.
  
     "Ben de iyiyim. Bu akşam toplantıya geleceksin değil mi? Gerçi ben de niye soruyorsam. Zaten başkan sensin."

   Gözlerimi büyütüp ona baktım. Sonra hemen kafamı çevirdim. Ona farkettirmemeliydim.

   "Şey tabi tabi. Sen gelecek misin peki?"

    "Hayır aslında bunun için abim gelecek. Ama belki fikrimi değiştiririm."

     "Sen neden gelmiyorsun ki?"
 
      "Ben pek o tür karanlık işlerle ilgilenmiyorum. Ayrıca senin gibi şu an tatlı görünüp acayip işler çeviren insanlardan da uzak durmaya çalışıyorum."
  
     Karanlık mı? Ciddi miyidi bu? Küçükken kekini canı çok çektiği halde fakire fukaraya veren benden ne zarar gelirdi.
 
   Ama oyunu bozmadım. Tatlı bir gülüş attım. Madem öyleymişim öyle olayım.

   Elini tokama götürünce durdum.

   "Sana verdiğim tokayı takmışsın. Bana beğenmediğini söylemiştin."

   "Ö-öyle mi?" O kadar çok mutlu olmuştum ki hem kekelemiş hem de yüzüne bakakalmıştım. Bana toka almıştı bana. Abart.

   Elini indirdi. Eli hafif bi şekilde yüzümden geçti. İç titretenden. Sonra yanımdan ayrılmıştı. Bende öyle kalakaldığımı farkedince başımı sağa sola salladım ve kantinin yolunu tuttum.

*

   Kalan dört derste bittikten sonra nihayet zil çalmıştı. Yani bu okul müdürünün kafasını merak ediyordum. Tüm günümüze sayısal dersleri nasıl sıkıştırmayı başarabildi acaba? Beynim yanıyordu.

   Sınıf aynı şeyi tekrar edip her ders zilinden sonra çıkmak için çıkmamı beklemişlerdi. Tabi ki buna artık gerek olmadığını belirtmiştim. Çok saçmaydı. Ve içlerinden kötü hissedenlerin olduğunu düşünmek moralimi bozuyordu. Acaba amacı neydi de benim için böyle bir karakter seçmişti?

   Her şeye rağmen ders boyu onu sapık gibi izlemiştim. Kalbe enegel olamamak buydu herhalde. Sinir bozucu olsada güzel hissetirdiği yanlar da vardı. Çıkışta bana gülümsemesi gibi...

   Eve doğru yürüken çamurlara basmamya özen gösteriyordum. Bembeyaz ayakkabıyı kirletmeyecektim.

    Önümden hızlı bir araba geçince bunun olamayacağı beni üzmüşü ah birde acılı olması. Sinirleniyordum. Ellerimi belime koydum. Bir tane takım elbiseli adam dışarı çıkıp,

    "Efendim babanız sizi bekliyor." dedi.

    Ona tekerleğin altında kalmış ayağımı gösterince kısmı bir şaşkınlık geçirip,

    "Ç-çok üzgünüm efendim hemen hallediyorum." dedi.

    

  

   

   

  

 

   

  
  

MEZARWhere stories live. Discover now