"Gel, Barbaros içerdedir." diyerek kadını içeriye sürükledi Filiz, kafeteryanın içi de dışı gibi oldukça yeşil ve ferahtı. Ortada beş altı tane masa vardı, dışarıya göre burası oldukça sessizdi. Bazı öğrenciler yemek yerken bazıları sessiz sedasız ders çalışıyorlardı. Süreyya ile Filiz, masaların aralarından geçip kasaya doğru ilerlediler. Kasanın yanındaki camın arkasında çeşit çeşit kurabiyeler, poğaçalar, kekler, pastalar vardı; hepsi oldukça iştah açıcı görünüyordu. Süreyya gebeliği boyunca ilk kez kendini aşermiş hissetti, midesi gurul gurul guruldadı, ağzının içi kupkuru oldu fakat hiç ses etmedi. Zaten cebinde bunları alabilecek yeterli parası da yoktu.

Kasanın hemen arkasında oldukça yakışıklı, kirli sakalı ve kulağında küpesiyle dikilen bir adam, iki kadının ona doğru yaklaştığını görünce başını kaldırıp baktı. Bu adam Barbaros olmalıydı ki, Filiz'i görür görmez o esmer çehresi birden apaydınlık oluverdi, oturduğu yerden kalkıp önlerine kadar geldi, Filiz ile kucaklaştılar.

"Hoş geldin, dersin erken mi bitti?" diye Filiz'e sordu adam, hakikaten de otuzlu yaşlarına merdiven dayadığı belliydi, buradaki pek çok öğrenciden daha olgun bir görünüşü vardı, yine de serseri görünüşü onu genç gösteriyordu. Barbaros'un kulağındaki küpeye tuhaf tuhaf bakmaktan kendini alıkoyamadı Süreyya, erkeklerin küpe takması ona çok garip geliyordu çünkü biraz geleneksel bir kadındı. Öyle yetiştirilmişti.

Filiz, Süreyya'nın ondan hiç ummayacağı bir şey yaparak ayak ucunda yükselip erkek arkadaşının dudaklarına hiç çekinip sakınmadan sesli bir öpücük kondurdu. Bu samimi görüntüyle birlikte Süreyya'nın gözleri kocaman oluverdi, halka açık bir alanda yapılan bu sevgi gösterisi onu utandırmıştı. Filiz önceden böyle bir kız değildi, üniversiteye gitmek onu oldukça değiştirmiş görünüyordu. Süreyya, daha fazla utanıp kızarmamak için başını yere eğdi.

Filiz, cilveli bir kıkırdayış bıraktı. "Dersten biraz kaytarmış olabilirim ama haklı bir gerekçem var, sana yeni elemanın Süreyya'yı getirdim!" Genç kızın sesi oldukça neşeliydi, etrafına ışık saçıyor gibiydi. Süreyya, kendisinden bahsedildiğini duyunca eliyle saçını başını düzeltmeye girişti. O sırada Barbaros'un gözleri, hamile kadına doğru döndü. Kadın oldukça gençti, Filiz'den bile daha küçük görünüyordu ama çoktan hamileydi, üstelik kocasını yeni kaybetmiş bir duldu. Barbaros, bu genç kadına içten içe üzüldü.

"Hoş geldin Süreyya." diye genç kadına elini uzattı adam, el sıkıştılar.

"Hoş buldum." diye cevapladı Süreyya, sesi içine kaçmış gibiydi sanki, mırıl mırıl çıkıyordu. Boğazını temizleyip olduğu yerde dikleşti.

Barbaros, onun biraz utangaç olduğunu düşünerek biraz muhabbet etmek istedi. "Filiz'in teyzesinin kızıydın değil mi? Filiz bana senden çok bahsetti, sonunda tanışabildiğimiz için memnunum." dedi. Süreyya başını salladı, muhtemelen adam normalde ketum biriydi ama Filiz için Süreyya ile muhabbet kurmaya çalışıyordu.

"Ben de çok memnun oldum, Barbaros Bey. Evet, Filiz'in teyze kızıyım ama ben tek çocuğum, o yüzden o benim kardeşim gibidir." diyerek tebessüm etti Süreyya, İlyas'ın ölümünden önce bu kadar içe dönük birisi değildi. İnsanlarla konuşup gülüşmeye bayılırdı ama yaşadıkları onu büyütüp olgunlaştırmış, sessizleştirmişti.

Filiz, onların iletişimini memnuniyetle seyrediyor, irice açtığı gözleri parıldıyordu. "Hadi siz gidin oturun, siz konuşurken bende çay getireyim." dedi Filiz acele acele, elini Barbaros'un beline koyup hafiften ittirmişti. Süreyya başını sallayıp kuzeninin gösterdiği masaya doğru ilerleyip oturdu, Barbaros ise kadının tam karşısına geçti. Filiz, kasa arkasına geçip çoktan gözden kaybolmuştu, muhtemelen çay getirme bahanesiyle dakikalarca gelmeyecekti.

İNCE BUZUN ÜSTÜWhere stories live. Discover now