.

42 5 0
                                    

İyi okumalar, :⁠-⁠*

~~~

Berika, içinde bulunduğu odanın tüm detaylarını zihnine kazımıştı.
“Bağırsak kanseri, tıpta adı kolorektal kanseri. Eğer erken gelseydiniz müdahale edebilirdik fakat üzgünüm ki çok geç.”
Doktor Hanım ultrason kağıdını kaldırıp annesine ve babasına bir bölge gösterirken Berika halıdaki çiçeklerin yaprak sayılarını tekrar saymaya başladı.

“Bakın; yakın lenf bezleri, mide, dalak gibi yakın organlara kan yoluyla dağılmış bile.”
Duvardaki saat bir buçuğun üzerine vurdu, Berika içinden yüze kadar saymaya başladı.

“Kemoterapi de bir umut. Ama kurtulması çok zor, kemoterapi ile  sadece yaşayacağı gün sayısını uzatabiliriz. Hastanemiz bunun için hazır, hemen tedaviye başlayabiliriz isterseniz.”
Annesi ve babasının yüzünü göremiyordu ama aklında canlandırabiliyordu. Annesi muhtemelen sessizce gözyaşlarını döküyordu, babası ağlamazdı. Berika hiç babasını ağlarken gördüğünü hatırlamıyordu. Belki omuzlarında diretilen toplum baskıları olmasa o da ağlardı.

Hatırlıyordu; dedesi vefat etmişti. Yedi yaşındaydı. Babası insanlara indirilecek yemek, cenaze masrafları, üzerine misafirlerle uğraşmıştı tüm cenaze boyunca. Üzerine ufak bir hatası olduğunda halaları ve amcaları tarafından azar yemişti.

Berika elindeki küçük ayıcığını yere fırlatmış, ağlarken bağırmıştı.
“Yeter! Tek sizin mi babanız öldü? Benim babamın da babası öldü! Onun da ağlamaya hakkı yok mu?”
Tabii ondan sonra annesi poposunu çimdikleyip yanına oturtmuştu onu ama o sözlerden sonra halalarının ona bakışını unutamıyordu.

“Ne kadar ömrü kaldı Doktor Hanım?”
Annesinin titreyen sesiydi bu. Berika gözlerini tekrar ayaklarına indirdi, parmak etlerini koparmaya başladı.
Bu sorunun cevabını duymak istiyor muydu gerçekten?
Doktor iç çekti.
“Yayılma durumuna göre bu süre değişiyor. Eğer kemoterapi uygularsak ve bağırsaktaki tümörlü kısmı ameliyatla alırsak bir yıla kadar uzatabiliriz. Ama diğer türlü maalesef birkaç aydan bahsediyoruz.” Berika annesinin hıçkırığını duydu, gözlerini sertçe yumdu. Şu ana kadar üzülmemişti; hayır, gerçekten!

Kanlı peçeteleri görünce bir sorun olduğunu anlamıştı. Karın ağrısından uyuyamadığı zamanlarda hep bunu çok yemeye yormuştu, oysaki çok yiyen bir kız değildi ki Berika.
O da bir şeylerin farkındaydı ama konduramamıştı. Anne ve babasına bundan bahsettiği anı hatırladı.
Babası fabrikadan gelmişti, yemek yedikten sonra bir saat dinlenip gece inşaatına gidecekti. Annesi dünden kalan yemekleri ısıtmıştı. Lafa başlamak için özellikle annesinin de sofraya oturmasını bekledi. Yemeye başladıklarında birbirlerine günlerini anlatmaya başladılar.
Kısa bir sessizlik oldu, Berika boğazını temizledi.
“Son birkaç haftadır karnımda bir ağrı var, sofrada söyleyemeyeceğim birkaç sıkıntım daha var. Geçmesini bekledim, kendimce birkaç sebep uydurdum ama geçmiyor.”
Babası yemek yemesini yavaşlatıp ona baktı. Annesi birden endişeyle kızına döndü.
“Anneciğim, neden söylemiyorsun kaç haftadır? Sana ilaç verirdim ,baktık geçmiyor doktora giderdik. Randevu alalım devlet hastanesine bir gidip baktıralım seni olur mu?”
Babasına döndü.
“Emrah çabuk al randevuyu gideceksin şimdi unutursun sen.”
Babası telefonunu çıkardı. Annesi de önüne birkaç kaşık yemek daha koydu.
Evin tek çocuğuydu, ondan dolayı değerliydi. Ailesi bir dediğini iki etmemeye çalışırdı. Ellerinde avuçlarında bir şey yoktu ama sırf Berika için kendilerini feda ederlerdi. Babası sabahları fabrikaya, bazı günlerde de gece inşaata giderdi. Annesi ise haftada dört gün temizliğe giderdi.
Tek istedikleri Berika’nın hayatının kurtulmasıydı. Bu yıl liseden mezun oluyordu. Kızlarının güzel bir doktor olmasını istiyorlardı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 23, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Oblivion.Where stories live. Discover now