Telaşla ayaklanıp yanına giderek, ne yapacağımı bilmeden yalnızca gözüne doğru üflüyordum. Abim hemen içeriden getirdiği buzu Jungkook'un gözüne tutarken bana doğru çemkirmişti adeta. "Neler oluyor Taehyung? Kendine gel bir an önce!"

Gerçekten de bir an önce kendime gelmeliydim artık. Sabahtan beri olmayan şeyler görüyor, olmayan sesler işitiyordum.

"Ben, ben gerçekten çok üzgünüm. Bilmiyorum sabahtan beri bana bir şeyler oluyor ve her yerde sanki Jimin'i görüyor, onun sesini duyuyorum. Gerçekten çok üzgünüm, bana ne olduğunu inanın bende bilmiyorum."

Bir anda ağlamaya başladığımda bedenimi başka yöne çevirmiştim. Ağlamaktan nefret ettiğimi söylemiştim. Ve yine aynısı oluyordu. Yine ağlıyordum işte.

Vücudumda hissettiğim kollarla, bu kolların Hoseok hyunga ait olduğunu anlamıştım. Bu zarif sarılış her zaman ona ait olurdu çünkü. Incitmemeye özen göstererek sarılırdı..

"Ağla, Taehyung. Içini boşaltman gerekiyor, ağla. Doyasıya ağlayabilirsin. Buraya gel." Bedenimi kendisine çevirerek, başımı göğsüne yaslamamı sağladıktan sonra beni sardığı elleriyle de omzumu patpatlıyordu. Bu patpatlama, bana her zaman güven verir ve huzurlu hissetmemi sağlardı.

Ben daha fazla ağlarken çalan kapıyla başımı kaldırmış ve abime bakmıştım. Onda gördüğüm bakışta birisini beklemediğimiz yönündeydi. Kapıyı açmaya gittiğinde, gözlerim ise her bir adımını izliyordu.

"Oh, kime bakmıştınız?" "Namjoon ben. Taehyung'a bakmıştım." Abimin yüzündeki ifade haa, bu o çocuk gibi bir hâle bürünürken aynı zamanda da kapıyı daha fazla açarak içeriye girmesine izin vermişti.

"Buyur lütfen, çocuklarda içeride. Aç mısın? Yemek yiyorduk bizde, sanada bir tabak çıkartabilirim." "Hayır çok teşekkür ederim, ben Taehyung'u görmek için uğramıştım sadece." Namjoon içeriye girdiğinde göz göze geldiğimiz sırada sanki onu görmemiş gibi yaparak, Hoseok hyungun kollarından kurtulduktan sonra odama ilerlemiştim.

Arkamdan gelen Hoseok hyungu da hissedebiliyordum. "Bu kadar gaddar olmak zorunda mısın, Taehyung?" Cevap vermek adına dudaklarımı aralayacakken Hoseok hyung işaret parmağını dudağına doğru götürüp, sus işareti yaptıktan sonra odanın kapısını kapatarak yanıma gelmiş ve yatağın diğer ucuna otururken sözlerine devam etmişti.

"Jimin'in yaptığı bir şeyin cezasını seni düşünen bir insana kesemezsin. Mesela, abin ve Jungkook'tan örnek verelim: Jungkook Jin tarafından reddedilse dahi hala senin yanına gelebiliyor. Cezasını sana kesmiyor. Bence sende böyle yapma. Üstelik unutma ki, Namjoon seni düşündüğü için buraya kadar geldi. Beni ya da içerideki diğer kişileri düşündüğü için değil."

Göz kırpıp odadan çıktıktan sonra beni kendi başıma bırakmıştı, her zamanki gibi düşüncelerim ve ben yine yapayalnızdık.

Hoseok hyung konuşurdu fakat boş konuşmazdı. Öyle mantıklı şeyler söylerdi ki, bir an için kendi isminizi bile unuturdunuz. Hayatım boyunca gördüğüm ne mantıklı insanlardan birisiydi.

Kalktığım yataktan, ayaklarımı sürterek odadan çıkmış ve herkesin yanına, salona geçerek bedenimi bu defa koltukla bütünleştirmiştim.

"Bu meşhur Tata mı?" Alt pijamamı gösterirken gülümseyerek sormuştu Namjoon. Belli ki Jimin ona da bahsetmişti. Bunu düşününce kendimi burukça gülümsemekten alamadım.

"Evet, tam olarak o meşhur pijama." Cevabımı verdikten sonra aramızda oluşan sağır edici sessizliği bozmak adına aklıma gelen ilk şeyi dökmüştüm dudaklarımdan. "Profilimdekini de görmek ister misin?" Yüz ifadesi bunu söylememi beklemiyormuş gibi bir hal aldıktan sonra başını hızla sallarken mırıldanmıştı. "Olur, çok mutlu olurum."

Ayağa kalkarak elimle ona beni takip etmesini işaret ederek ilerlemiştim. Odama geldiğimizde yerdeki kıyafetleri ayağımla yatağın altına ittirirken gülümsedim. "Kusura bakma biraz dağınık bir insanım."

O da gülümsediğinde ona yatağımın üzerindeki Tata'yı göstereceğim sırada, aniden başka bir konuya girmesiyle şaşırmıştım.

"Tanrım bu kitaplar harika! Bunların hepsini okudun mu gerçekten?" Şaşkınca odamdaki bir duvarın boydan boya kitaplardan oluşan tarafını gösterirken sormuştu. "Evet, hepsini okudum. 2 yıl kitap okumam için çok verimli geçen boş bir zamandı."

Odamın kitaplık tarafına ilerlerken gözüme ilk çarpan ve elime ilk ilişen kitabı alarak Namjoon'a doğru uzattım. "Okudun mu?" Uzanarak elimdeki kitabı alırken hayranlıkla konuşmuştu. "Sen dalga mı geçiyorsun, tabiki okudum. Benim için bu dünyada ki en güzel kitaptır Sefiller."

Güzel, en azından kitaptan anlıyor diye içimden geçirirken, bana yönelttiği soruyla dikkatim dağılmıştı. "Senin en sevdiğin kitap ne peki?" "Aşk ve Gurur." Aniden dudaklarımdan dökülen sözlerle bir süre olduğum yerde kalmıştım. "Beth ile hemen hemen aynı kaderim olduğu için değil, böyle düşünme sakın lütfen."

Neden kendimi açıklama gereği duymuştum bilmiyorum fakat, açıklamak istemiştim işte.

"Öyle bir şey düşünmemiştim. Güzel kitaptır Aşk ve Gurur. Okuduğum ilk kitaptı, lisedeyken yol göstericim hediye etmişti bana o kitabı. Taşralı Elizabeth, soylu Darcy arasında ki karşıkonulmaz bir elektrik beni çok etkilemişti. Nefretle başlayan bir aşk."

Dudakları sanki vay be der gibi olduğunda elindeki kitabı rafına geri bırakırken, sırtını duvara yaslayıp bana bakmıştı. "Kibir ve gururu dize getirebilecek tek gerçektir, aşk." Söylediği sözden ne anlamam gerektiğini biliyordum. O da bunu istiyordu, Jimin ile aramızdaki aşkın her şeyi çözebileceğini düşünmemi istiyordu.

Konuşmak adına dudaklarımı ıslatırken Namjoon'a döndüm."Onun gururunu ben de kolaylıkla hoş görebilirdim. Benim gururuma dokunmamış olsaydı."

"O iyi bir insan, Taehyung. Bunu sende biliyorsun. Hatta belki de benden daha iyi biliyorsundur, kim bilir? Sana geldiğinde ona şans ver, neler olduğunu öğrenmeye çalış. Bağır, çağır hatta istersen onu döv ama bir şeyleri lütfen kestirip atma, atmayın. Ikinizin arasındaki elektriği gören bir tek ben olamam."

Konuşacağım sırada, bir anda kalbime giren ağrıyla iki büklüm olmuştum. Kalbim çok hızlı atıyordu ve bir türlü düzelmiyordu. "Hey, Taehyung iyi misin?" Namjoon'un kolları beni bulduğunda bütün ağırlığımı ona doğru vermiş ve odadan çıkmaya çalışmıştım. "İlaçlarım, ilaçlarım salonda.."

Kesik nefeslerim arasından konuşurken odanın kapısını açmamızla ikimizde olduğumuz yerde kalmıştık. Hissetmiştim. Onu, tüm kalbimle hissetmiştim hem de. Karşımdaki bedenin bana doğru gelmesiyle kendimi Namjoon'dan kurtarmış ve bende ona doğru ilerlemiştim.

Vücudumu saran kollarla kulaklarıma misafir olan 9 kelime, 2 cümle vardı. "Seni özledim Taehyung. Özür dilerim Taehyung, her şey için."

"Jimin.." "Şş, konuşma. Sadece seni sarmama izin ver lütfen." Eğer şu an rüya veya hayal görüyorsam, ne olur Tanrım beni hiç uyandırma.

clouds & vmin.Where stories live. Discover now