12

88 10 5
                                    

Topluluk çaydayken Albay Brandon geldi ve Marianne'i arayarak etrafa bakınma tarzından Elinor onu orada görmeyi ne umduğunu ne de istediğini, kısaca yokluğuna neyin sebep olduğunu zaten bildiğini hemen anladı. Mrs Jennings aynı düşünceye kapılmadı; çünkü odaya girmesi üzerine hemen Elinor'un oturduğu çay masasına gidip kulağına şunları fısıldadı "-Albay her zamanki gibi ciddi görünüyor Haberi yok; söyle ona, tatlım."

Albay Brandon, Elinor'un yanına bir iskemle çekti ve onu herşeyden ziyadesiyle haberdar olduğuna inandıran bir bakışla kızkardeşinin hatırını sordu.

"Marianne iyi değil," dedi Elinor. "Bütün gün rahatsızdı, onu yatmaya ikna ettik."

"Öyleyse belki," diye cevap verdi Albay Brandon, "bu sabah duyduklarım -yani ilk başta ihtimal vermemiştim ama doğru olabilir."

"Ne duydunuz?"

"Bir beyefendi, haklı tahminime göre -neyse, bir adam, sözlü olduğunu bildiğim biri -ama nasıl söylesem? Siz zaten biliyorsanız, ki mutlaka biliyorsunuz, beni mazur görün."

"Kastettiğiniz," diye cevapladı Elinor, kendini zor tutarak, "Mr Willoughby'nin Miss Grey'le evlenmesi. Evet, bunu hepimiz biliyoruz. Bugün genel bir aydınlanma günü olmuşa benziyor, çünkü bize de ilk bu sabah duyuruldu. Mr Willoughby bir alem yani! Siz nerede duydunuz?"

"Pall Mall'de bir kırtasiyeci dükkanında, iş için uğramıştım. İki hanım arabalarını bekliyorlardı, biri diğerine planlanan evliliği öylesine saklamaya çalışmadığı bir sesle anlatıyordu ki duymamam imkansızdı. Willoughby adı, John Willoughby, sık sık tekrar edildi de dikkatimi çekti; gerisi Miss Grey'le evliliğine ilişkin herşeyin artık kesinleştiğini teyit etti -artık gizli tutulmayacakmış -hatta birkaç hafta içinde gerçekleşecekmiş, hazırlıkların ayrıntısını ve başka meseleleri anlattı. Yalnız, hatırlıyorum, bir şey var, çünkü adamı daha iyi çıkarmama yardım etti: -tören biter bitmez Combe Magna'ya gideceklermiş, Somersetshire'deki yerine. Çok şaşırdım! Neler hissettiğimi anlatabilmem imkansız. Onlar gidene kadar dükkanda bekledim ve sorunca öğrendim ki, konuşkan bayan Mrs Elison diye biriymiş, hatta yine öğrendiğime göre bu da Miss Grey'in vasisinin adıymış."

"Öyle. Ama aynı şekilde Miss Grey'in elli bin poundu olduğunu da öğrendiniz mi? Bu noktada bir açıklama bulabiliriz."

"Olabilir; ama Willoughby öyle bir adam ki -en azından bana göre" -bir an durdu; sonra kendine güvenmiyor görünen bir sesle ekledi, "Kızkardeşiniz -nasıl olup da böyle bir-"

"Çok acı çekti. Uzun sürmesin diye umut etmekten başka bir şey gelmiyor elimden. Çok zalimce bir darbe oldu. Düne kadar onun sevgisinden kuşku duymuyordu sanırım; hatta şimdi bile, belki -ama Willoughby'nin ona hiç gerçekten bağlanmadığına inanacağım geliyor. Kandırdı! Bazı açılardan da vicdansız görünüyor."

"Ya!" dedi Albay Brandon, "Öyledir, doğrusu! Ama kızkardeşiniz -sanırım öyle dediniz -meseleyi tam sizin gibi görmüyor mu?"

"Onun tabiatını bilirsiniz; elinden gelse onu haklı çıkarmaya nasıl da hazır olduğunu anlayabilirsiniz."

Albay Brandon cevap vermedi ve hemen sonra çay takımının kaldırılması ve kağıt gruplarının kurulmasıyla konu mecburen kapandı. Konuşurlarken keyifle onları seyreden ve Miss Dashvvood'un sözlerinin Albay Brandon üzerinde gençliğin, umudun ve mutluluğun doruğundaki bir adammışçasına sevinç dolu bir etki yaptığını görmeyi uman Mrs Jennings onun bütün akşam her zamankinden daha ciddi ve düşünceli durduğunu şaşkınlıkla gördü.

Umduğundan daha uykulu bir gece geçirdikten sonra Marianne ertesi sabah geceleyin gözlerini kapadığı andaki aynı kederli ruh haliyle uyandı.

Akıl ve TutkuWhere stories live. Discover now