Takım elbise giymiş üstten üç düğmesini açıkta bırakmıştı. İçinin kötülüğü yüzüne yansımış kadar çirkindi.

"Kimsiniz siz?" diye sordum, karşımdakinden bakışlarımı çevirerek. Yanımda oturan daha düzgün görünüyordu. O da takım elbiseliydi. Yan profilden gördüğüm kadarıyla uzun kirpikleri, kemerli burnu, hafif kirli sakalları vardı.

"Gidince görürsün, az kaldı sarı" Yanımdaki adam değil de karşımdaki adam konuşmuştu yine. İnatla bakışlarımı ona çevirmeden yanımdakine baktım.

"Nur'u tanıyorsunuz değil mi?" diye sorduğumda yanımdaki adam, büyük bir merakla bana döndü. 

"Sen nereden tanıyorsun" diye sordu bana. Öfkeliydi.

"Lise arkadaşım." Dedim alçak bir tonla. İletişim kurup bir şeyler öğrenmem gerekiyordu.

"Ne arkadaş ama, ölüm emrini verdi " diye araya giren karşımdaki pisliği umursamadım.

"Cevat kes sesini, kesmeyim ses tellerini" diyerek sonunda karşımdaki adamı yani Cevat'ı susturmayı akıl edebildi.

"Gerçekten Nur bana zarar vermenizi mi istedi? Neden?"  diye sordum. Onların arasındaki konuşma beni hiç ilgilendirmiyordu. Benim bir an önce ne olup bittiğini anlamam gerekiyordu.

"Emredersiniz Deniz bey!" dedi alayla Cevat. Ahh neden iki de bir araya girip duruyor bu salak.

"Sana sesini kesmeni söylemedi mi bu adam. Kapasana şu pis çeneni!" diye bağırdım Cevat'a doğru.

"Lan seni burada bir si.." sözünü tamamlayamadan Deniz kafasına vurduğunda sesini kesip koltuğa gömüldü. Öldürecek gibi bakıyordu bana. Bir elini yumruk yapmış, diğer elinin avucuna vuruyordu. Korkutucuydu. 

"Sen de kes sesini. Gidince anlarsın her boku!"  Cevat'a kızmış, benim için iyilik yaptığını sanmıştım.  Meğerse azarlanma sıramı bekliyormuşum. Ben de Cevat gibi tekrar önüme dönüp somurtarak oturdum. Ellerim bağlıyken oturmak hiç rahat değildi. Bir de üstüne asfaltsız bir yolda ilerliyorduk.

Camdan dışarı baktığımda, dışarıda tek bir ışık bile görünmüyordu. Ortalık zifiri karanlıktı. Gözlerimi açmalarına şaşırmamalı. Önümü bile zor görüyorken, bir ipucu çıkarmam mümkün değildi. 

Ne kadar olduğunu tahmin edemediğim uzun bir süre karanlıkta ve rahatsız bir şekilde ilerledik. Sonunda araba durduğunda başımı sürücü kısmına çevirdim. Gözlerime çarpan ışık cılız da olsa rahatsız etmişti. 

"İn aşağı" otomatik kapının açılmasıyla ilk Deniz inmişti. Cevat ise beni kolumdan itekleyerek emirler veriyordu.

"Yavaş ol, iniyorum işte" diye sesimi yükselttim. Neredeyse yere düşecektim onun yüzünden. Korkuyordum ama bir yandan da amcamın öğrettiği gibi güçlü durmaya çalışıyordum. Ne kadar korktuğumu anlarlarsa o kadar üzerime geleceklerdi. Biliyordum. Bunu çok kez tecrübe etmiştim. Hem de acılar çekerek. 

Zor bela bağlı ellerimle arabadan indiğimde, tek katlı eski bir ev vardı karşımda. En azından ışık vardı. Korkulu bakışlarımı çevrede gezindirirken, eski evin kapısı sertçe açıldı. Bakışlarım kapıı bulduğunda Nur'u gördüm. Koşar adımlarla bana doğru geliyordu. 

"Hepsi senin yüzünden" diye bağırdı önce. Sonra yanağıma attığı yumrukla geriye doğru yalpaladım. Daha ne olduğunu anlayamadan ikinci bir yumruğu gözüme indirdi. Delirmiş gibi bağırıyor, gözü hiç bir şeyi görmüyordu. Neler olduğunu anlayamıyorken, düştüğüm durum canımı daha çok sıkmıştı. 

"Senin yüzünden öldü. Ben de seni öldüreceğim." Tekrar elini kaldırdığında Deniz kolundan yakalayıp benden uzaklaştırdı. Her şey saniyeler içinde olmuştu. Sadece izlemekle yetiniyordum.  

KARANLIK ŞEHİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin