SON VE BAŞLANGIÇ

1.1K 89 62
                                    




Ay ışığı, aralık perdenin izin verdiğince odaya süzülürken çıplak ayaklarımı cam kırıklarının üzerine sürterek ilerledim.

Odanın içinde bir savaş çıkmış da, ardında kalan cesetleri tespit etmek istermiş gibi dikkatli bir şekilde taradım ortalığı. Yerinde bir dağınıklık; kafamın ardında bıraktığı enkaz daha az afili olamazdı...

"Kahve ister misin?" diye sordum nezaketten uzak sesimle. Cevabını bildiğim soruları sorarken hep aynı tavrı takınırdım.

"İçemediğimi biliyorsun."

Onun yerine de kokladım elimdeki dumanı tüten kahveyi. Büyük bir yudum aldım... Muhtemelen ağzımda yeni yaralar hediye edecekti bu sıcaklık yarın.

"Bu kadar dağıtmazdın." sesi keyif ve acı arasında bir yerdeydi. Boğazını temizlerken, "Anlatmayacak mısın tek dostuna?" diye bir anda boşalttı dilinde biriken kinaye dolu zehri.

"Sadece sus!"

Belki bir paranoyanın koynundan çıkmış kargaşa, gözümde küçüldükçe küçülüyordu. Az önce devrilişine şahit olduğum vazo, devrilmesinde başrol alan ellerim; hepsi yavaş yavaş silikleşiyor, geriye ağzımın içinde acı bir tat bırakıyordu.

İleriye doğru attığım adım, ayağımda ufak bir kesiğe sebep oldu. Aldırmadım. Hayat da böyledir ya: İlerlemek istersen önce ayaklarından vazgeçersin. Bazılarının yolu cam kırıklarıyla doludur çünkü, bazılarına güller eşlik eder. Bizler, yolun sonunda ardımızda bıraktığımız kan izlerini seyrederken onlar üstüne sinmiş gül kokusuna meyleder.

Pencereyle aramdaki dört adımı hayata dair bir anektodla bitirmiş, ayak baş parmağımın üç santim altında bir yeni yaraya daha sebebiyet vermiştim.

Yıldızları gördüğüm an parkur sonuna gelmiş bir sporcu edasıyla gülümsedim. Benim güzel varış noktam!

"Ne o, varoluşsal sancılar mı çekeceksin yine?" derken bıyık altından güldüğünü hissedebiliyordum. "Gerçi seninki varoluşsal sanrılar(!) olur olsa olsa." demesiyle kahkaha atması arasındaki birkaç saniyeye sığdırdım göz devirmemi.

İçimde biriken sinirin az önce orda olmadığından emindim. Hırsla arkamı dönerken de, geçtiği maytabı işitirken de... Daha yeni kıyıya vurmuş krizin can çekişmesi bitmeden bir yenisinin dalgalarını içimde hissettim.

"Bunun için buradasın, değil mi?(!)" öfke, sesime ilmek ilmek işlemiş, dahası için iğneyi kaldırmıştı bile. "Yıkılışıma şahit olmak istiyorsun," yıkılmıştım, sadece dahasına gücüm varmış gibi davranıyordum. "Bunun için can atıyorsun..."

Arkama aldığım ay ışığı, odanın içindeki soluk ışığı gölgede bırakıyordu. "Kendini hala yıldızlardan gezinen o çocuk olarak görüyorsun." ışığa yüzümü dönmedim. "O yıldızlar birer birer kaydı. Sana anlatılan o hikayedeki gibi: Onlar, yerini senin yüzünden terk etti."

Hafızam koyu bir çarşafın üstüne kendini bırakmış, çoktan en ücra köşeleri aydınlatmaya başlamıştı. Artık yerini uzun zamandır anımsamadığım anılar, üzerindeki ölü toprağını silkerek doğruluyordu.

Odağım kaybolurken gözüm ay ışığıyla kavgaya tutuşmuş perdelere takıldı.

"Bak, yıldız kaydı anne!" diye şakıdım. "Dilek tutalım mı?" dedim.

Sert toprağın üstünde, yer yatağının içindeydik. En sevdiğim şeydi belki, gece olunca yıldızları seyretmek...

"O yıldız neden kaydı, biliyor musun?" Gözlerim merakla parlarken duyacağım hikayenin koynuna kıvrılmak için sabırsızlandım. Annem de anlatmak için doğrulmuştu bile...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 01, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

MONOLOGWhere stories live. Discover now