seksen yedi

34.3K 3.1K 1.4K
                                    

Babamın yerine yerleşmesini sabırsızlıkla izlerken çaktırmadan koridordan etrafa bakmaya çalışıyordum. Bugün babamı zorlayarak şirkete gelmiştim çünkü Özcan itinin yüzünü görmek istiyordum.

"Emre orada öyle dikilip gün boyu benim dikkatimi mi dağıtacaksın?" babamın sesiyle gizli olmasını umduğum bakışlarımı ona çevirdim. Çoktan masasına kurulmuş ceketini bile çıkarmıştı.

"Yok baba ben zaten bir saat durup gideceğim. Şimdi de Yekta abilere falan bakmaya giderim." dedim ağzımdaki sakızı çiğnerken. Babam bu eylemden nefret ettiği için tip tip suratıma baktı.

"Tamam kimseyi meşgul etmemeye çalış." imalı bir şekilde konuştuğunda burada kimsenin 'Özcan' olduğunu anlamıştım. Benden çok onu korkuyordu zaten.

"Anlaştık daddy." dedim ve anında açık olan kapıdan dışarı çıktım. Arkamdan söylendiğini biliyordum çünkü kapıyı kapatmayı unutmuştum. Ama elbet birazdan çalışanlardan biri gelecekti o kapatırdı.

Özcan'ın çalıştığı yere giderken karnım kasılmıştı. İlkokulda sevdiğim kızı görmek için sınıfına uğradığımda yaşadığım bir heyecandı bu. Derin bir nefes alıp Özge ile beraber çalıştıkları odaya bir bakış attım. Onları konuşurken görsem muhtemelen küfür eder çıkardım.

Camdan içeri doğru bakarken onu görememiştim. Ama daha sonra sesini duyunca kaşlarımı çatıp etrafıma bakındım. Ondan fazla küçük, kendilerine has masası olan çalışan abilerin birinin masasının önünde durmuş Özcan'ı görünce vücudumu da o tarafa çevirdim.

Ceketini çıkarmıştı ve gömleği ile duruyordu. İki düğmesini açmıştı, masaya kalçasını dayadığı için gömleği hafifçe kırışmıştı. Ve en önemlisi gözleri kısılıncaya kadar gülüyordu. Onu böyle görmeyeli uzun zaman olmuştu. Bu seferde özlemle kasıldım.

Gözlerimi ayırmadan ona bakarken hissetmiş gibi dişlerini gösterip gülerken bakışları beni buldu. İlk afallasa da daha sonra gülüşü yavaşça soldu. Minnoş Özcan'dan haşmetli Özcan'a dönüş yapmıştı.

Yanıma gelmeyeceğini düşünürken masasına yaslandığı adama bir şeyle söyleyip bedenini kaldırdı. Yüzüme bakmadan yürüyüp yanımdan geçti, ben odaya girecek diye düşünürken kahve makinesinin oraya gidip boş sandalyeye oturdu.

Resmen yanına gitmem için cilve yapıyordu. Ya da ben kendimi öyle kandırmak istiyordum. Gururu siktir edip yanına ilerledim. O kollarını birbirine bağlamış, ceketini koyduğu sandalyede geriye yaslanmıştı.

"Hayırdır aslan parçası, ofise neden gitmiyorsun?" dediğimde göz ucuyla bana ters ters baktı ama ardından kafasını geriye atıp gözlerini kapattı. Adem elması gözlerimin önüne serildiğinde yutkundum.

"Arkadaş kalabiliriz." dedim gözlerimi oradan ayırmayarak. Alay ettiğim sesimden belliydi ama gözlerimi görse üzerine atlamak istediğimi anlardı.

"Gerek yok." dedi net bir şekilde. Gözlerimi devirdim ve oturduğu sanldayenin yanındaki masaya yaklaşıp kalçamı dayadım.

"Niye? Herkes benimle arkadaş olmak ister." biraz onu kışkırtmak istiyordum.

"Ben herkes değilim." dedi bu seferde. Sanki çocuk kandırıyordu.

"Artık herkes gibisin benim için."

Birden gözlerini açıp çatık kasları ve öldürücü bakışı ile yüzüme baktığında kışkırtmanın dozunu aştığımı anladım.

"Tamam tamam, şaka yaptım." dedim korkmuş halimi gizlemeye çalışarak. Birkaç saniye daha kötü kötü baksa da ardında kafasını iki yana sabır dilenir gibi sallayıp derin bir nefes aldı ve eski pozisyonuna döndü.

"Dün gece o kadar başım ağrıdı ki, acısından hıçkırarak ağladım." gözlerimi yüzünden ayırmadan söylüyordum. Dudaklarımda hafif bir gülümseme vardı.

Söylediğim anda gözlerini birkaç saniye açtı, anında düz bir ifadeyle suratına baktım. Daha sonra yeniden gözlerini kapattı ama istediğim tepkiyi almıştım.

"İlacını iç demiştim ben sana." hafifçe azarlar tonda söyledi ama umursamıyor havası vermeye çalışıyordu.

"Sen ne dersen tersini yapacağım." inatla konuştuğumda yine sinirli bir nefes verdi dışarı.

"Susma o zaman Emre." dediğinde burnumu kıvırdım. Salak çocuk.

Ayağına yaklaşıp topuğuna bir tane vurunca irkilerek gözlerini açtı. Ne yaptığımı anlamaya çalıştığında bir kez daha vurdum.

"İlla kalk sik diyorsun?" bu sefer harbiden sinirlenmişti.

"Hadi lan ordan." dedim bir kez daha vurup.

Saniyeler sonra deve gibi boyuyla ayağa kalkıp elini bana uzattığında ondan kaçmak için geriye gittim ama kaçmam imkansızdı. Ensemden kedi gibi tuttuğunda hafifçe inledim.

"Bırak lan." dedim ama o beni tamamen kendine çekmişti. Kafasını eğmiş bana bakarken gözlerinin içine baktım. Ani yakınlaşmadan dolayı o da etkilenmiş olmalıydı. Gözleri dudaklarıma kaydı, daha sonra yeniden gözlerime ve dudaklarıma. Kaşları çatılırken ensemi bıraktı ve kendini geri çekti.

"Eve git Emre." dedi arkasını dönüp. Bu sefer oturmayıp kahve makinesine gitmişti.

"Gideceğim zaten." üzerimi düzeltip konuştum. Bir şey demedi. Biraz bekledim.

"Kahvaltı yaptın mı?" diye sordum aniden. O da o sırada kahvesine şeker atmış dikkatle karıştırıyordu.

"Yaptım gülüm." hitabı ile kalbim hızlı hızlı atarken heyecanla yüzüne baktım. O da ne dediğini yeni fark etmiş olacak ki kafasını kaldırıp saliselik olarak şaşırıp yüzüme baktı. Daha sonra kafasını yine kahvesine çevirdi.

"Özcan!" Atalay abinin sesi geldiğinde Özcan kafasını kaldırıp arkama doğru baktı. Ardından kafa sallayıp kahveyi kenara bıraktı. Sanırım iş vardı.

Yanımdan geçmeden önce göz ucuyla beni süzdü ama rüzgar gibi geçti.

"İç o kahveyi." arkasını dönmeden seslenince bana dediğini anlamıştım. Sırıttım.

O gözden kaybolunca bıraktığı kahveyi aldım ve bir yudum içtim. Tam da istediğim gibi ayarlamıştı şekerini. O sırada Özge ofisden dışarı çıktığında beni görüp yanıma ilerledi. Anında moralim bozulmuştu.

"Hoş geldin Emre, niye yanıma uğramadın?" diye sordu elindeki dosyaları daire şekline getirirken.

"Özcan ile konuşuyordum." dedim ve ardından bakışlarımı gözlerine diktim. "Özcan neden ofise geçmiyor?" sorduğum anda biraz morali bozulmuş gibi oldu.

"Bilmiyorum, ofis onu sıkıyormuş. O yüzden sabah direkt buraya gelip oturuyor." dedi üzgün bir tavırla. "Canım sıkılıyor benim de içeride."

O bir şeyler daha zırvalarken ben gülümsememe engel olamadan kahvemden yudumladım. Aşırı derecede mutlu hissediyordum.

ERGANİLİ SEVGİLİM Where stories live. Discover now