Arkasını dönük olmasından sebep gözlerimiz onun önünde duran camda kesişti.

''O da bizim düşman olduğumuz.''

Işık hızıyla bana döndü, sadece iki adım ile gelip tam önümde durdu.

"Biz seninle düşman değiliz. Ülkelerin düşman olması bizim seninle düşman olmamızı gerektirmez, Adelya."

"Ülkelerin düşman olması insanların öldürülmesini de gerektirmez, Kartal."

Ona ilk defa ismiyle seslenmiştim. İkimizde bu gerçek ile birkaç saniye sustuk. Sessizliği bozan otoriter sesi oldu.

"Sen her ne kadar inkar etmeye çalışırsan çalış, ben hep üstüne giderim. Seni istiyorum Adelya. Bunun için 2 ülkeyi de yok etmem gerekiyorsa," sözlerinin keskinliğini anlayabilmem için gözlerini gözlerime kenetledi. Sakin duruşuna tezat sesi bir bıçak kadar keskindi. "Yaparım."

Sözleri bilinmeyen bir kitabın son sayfası gibiydi. Sonuna kadar okuduğum, sonunda kimin yazdığını, neden yazdığını merak ettiğim.

Bu his tedirgin ediciydi.

"Neden?"

Sorum ona ulaştığında alayla gülümsedi. Başını iki yana sallayarak, "Cevabı sende." Dedi ve arkasını dönerek yürümeye başladı.

O gözden kaybolana kadar gözlerimi onun bedeninden ayırmadım.

Aptal bir kadın değildim. Sadece çok fazla olasılık vardı. Birden fazla. Binden fazla. Bu korkutucu, ürkütücüydü.

Kaç dakika bahçe de aklımda birçok soruyla durdum bilmiyorum. Bir çocuk ağlama sesi beni kendime getirdi.

Adımlarım istemsizce sese giderken, bir ağacın altında ağlayan o kızı çocuğunu gördüm. Adad'ın kızı. Savaşların en önünde yer alan, o adamın kızı.

Ellerimi birbirine sürterek yanına gittim.

Çocukları severdim ama onlarla nasıl konuşmam gerektiğini asla bilmiyordum.

"Merhaba," dediğimde yaşlı gözlerini kaldırıp bana baktı.

Cevap vermeden bükülü dudaklarının, kısık gözlerinin arasından bana merakla bakmayı sürdürdü.

Gözlerimi kaçırarak yere oturdum. Kendimi savaşta hissetmediğim kadar gergin hissediyordum.

"Neden ağlıyorsun?" Elleriyle gözlerini sildi ve dudaklarını daha fazla büktü. Bu bilmiyorum demek gibiydi.

"Bana anlatabilirsin. İkimizin arasında sır kalır." Sözlerim ona güven vermiş olacak ki dudaklarını araladı.

"Babam gidiyoy..." Dedi burukça.

Yanaklarını ıslatan gözyaşlarından sebep yanaklarına yapışan saçlarını, kendime engel olamayarak geriye doğru topladım ve kulağının arkasına yerleştirdim.

Sarı saçları, mavi gözleri vardı ve o, çok güzel bir çocuktu.

"Nereye gidiyor?" Mavi gözlerinden tekrar akmaya başladı gözyaşları.

"Savaşmaya." Dedi, sadece tek bir kelimeyle kalbim buz kesti.

Bir çocuk, babasının savaşa gideceğini ağlayarak dillendiriyordu.

O henüz çocuktu. Okuma yazma öğrenmesi gereken yerde savaşa gidecek olan babası için gözyaşları döküyordu.

Ne diyeceğimi, küçücük bir kız çocuğunu teselli edememenin utancıyla susup kaldım.

Babası, ülkemle savaşmaya gidiyordu.

Bu çocuk tek değildi. Binlerce, milyonlarca çocuk tıpkı onun gibiydi.

Başımı kaldırdığımda camdan bana bakan Kartal'ı gördüm. Düşmanımı. Düşmanlığı bitirebilecek olan adamı...

Ben yetişkin bir kadındım. Çok küçük yaşta ailemi kaybetmiş olmamdan sebep hiçbir şey için hiç kimseden yardım dilenmedim.

İlk yardımı, yaralana yaralana öğrendim. Savaşmayı, savaşa savaşa öğrendim. Ayakta durmayı, düşe düşe öğrendim. Ve ben insan olmayı, savaşta ki çocukları koruyarak öğrendim.

Bu kadar şey yaşamışken düşmanlığı bitirebilmek için düşmanımla evlenmek zorunda olmam canımı yakıyordu.

Evet bunu isteyen bendim ama sandığım kadar kolay değilmiş. Kendimi çok güçsüz hissediyordum. Çok.

Melek'in hıçkırma sesi ile gözlerimi Kartal'dan ayırdım ve ona dikkat kesildim. Bir kız çocuğu ağlıyordu. Bir çocuk ağlıyordu ve bu çocuk sadece gözlerimin önünde olandı. Melek'in gözyaşları, milyon çocuğun gözyaşlarına eşlik ediyordu.

"Babam bana çeni kuytaymaya gidiyoyum, dedi. Bana çenin kahyamanınım dedi. Hani kahyamanlar ölmezdi?" Henüz 3 yaşında gözükmesine rağmen bu kadar zeki olmasına şaşırdım ve öylece kalakaldım. Çok akıllıydı.

Başımı kaldırdığımda Kartal orada değildi.

"Benim babam da senin kahramanınım, derdi..." Ağzımdan bilinçsizce çıkan sözlerden sonra, "Ne oldu?" Diye sordu, Melek.

"Öldü." Dedim, gülümsemeye çalışarak. Bu acı bir cümleydi ama ölüm onu korkutsun istemedim.

Gözlerinden geçip giden duyguları takip edemedim. Gördüğüm en yoğun duygu; acıydı. Kör bir acı.

"Benim kahramanım öldü." Dedim, soğukkanlılıkla. Yüzümde sabit tutmayı denediğim gülümseme, yanak kaslarımı yakıyordu.

"Ama seninkini yaşatacağım..."

Ama sizinkini yaşatacağım...

Onu arkamda bırakarak konağa girdim. Merdivenlerden çıktığımda Kartal'ın hangi oda da olduğunu bilmediğim için gördüğüm 5'den fazla odaya bakakaldım.

"Beni mi arıyordun?" Onun sesini duyduğumda gözlerimi kapatıp açtım. Arkamı döndüm, göz göze geldik.

"Resmi olaram evlenmemiz için ne gerekiyorsa getir. Hemen." Sadece bana baktı.

Gözlerini, yüzünün her ayrıntısı da gezdirdi. Saniyelerce beni inceledi.

"Peki," dedi, gülümseyerek. Onunla konuşmak istemediğim için arkamı dönüp yürümeye başladım. "Karıcığım."

Bir kelime ile olduğum yerde kaskatı kesildim.

Düşmanım, en yakınım olandı.

.Bölüm Sonu.

Düzenlenmiş ve eski hali karışınca ilk bölümler biraz karışık oldu sanırım. Siiz bekletmemek için çok kısa sürede düzenleniyorum. Eğer dolu dolu 2 ayım olsaydı çok güzel şeylerin ortaya çıkacağını düşünüyordum. Umarım bu sizi çok rahatsız etmiyordur.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur mu? ♥️

KARTALWhere stories live. Discover now