Orman yeşili gözleri ayaklarımdan başlayarak gözüme kadar ilerledi. Sadece bakıyordu öylece, gözlerime ulaştığında gözleri benim yanıma doğru birkaç adım attı sükunetini koruyorak. Attığı son adımda ben tezgaha dayanmıştım o ise benim burnumun dibine kadar girmiş kaşlarını çatmıştı.

"Yok... sorun." Dedi sesi bana nefes almayı unutturuyordu . Kalbimin atışını ve vücudumdaki terlemeyi saymıyorum bile.

Ellerini iki yanıma sabitledi gözleri bir an olsun gözlerimden çekilmedi yavaş yavaş eğildi ve derin bir nefes alıp karşımdaki tezgaha dayadı sırtını. Olanları idrak etmek zordu, ilk kez karşı cinsle bu kadar yakınlaşıyordum.

"Benim jelim değil mi üzerindeki?"

"Evet başka duş jeli yoktu ve ben de...." sözümü bitirmeden araya girdip "Bu koku sana yakışmış" dedi gülümseyerek . Istemsizce içimden gülmek geliyordu gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Hadi hazırlamışsın o kadar yiyelim o zaman" dedi tezgahın üzerinden reçel tabağını aldı ve masaya doğru yürüdü. Arkasından öylece bakarken elimi tezgaha yasladım. Tuhaf tuhaf şeyler oluyordu bana. Karşısında yarı açık kıyafetlerle durmakta zaten çok uyandırıyordu beni birde böyle hareket etmesi... Değişik bir histi.

"Sana kıyafet alalım milletin eskisi ile durma" dedi sandelyeyi çektip oturdu . Bense sadece bir dakika önce dediği cümleyi sindirmeye çalışıyordum.

Bu koku sana yakışmış

"Millet dediğin sanırım senin kardeşin"  çayları doldurdup ve birini bana  uzattı.

"Olabilir. Sonuçta millet " dedi . Tam karşısına oturdum ve kafamı iki yana salladım . Benim iş bulmam lazımdı kendimi gereksiz bir yük gibi hissediyordum bunu nasıl derim onu da bilmiyordum.

"Ben nasıl iş bulabilirim?" Dedim dan diye hiç oralı olmadan kahvaltısını yapmaya devam etti.

"Bilmem . hallederiz" dedi koyu yeşil gözlerini bana dikti. Umursamaz sesi beni tedirgin ediyordu dort günde çözememiştim adamı birde insan zarrafı diye geçiniyordum.

"Bence bugün halletmeliyim sana yük olmak istemiyorum. Senide anlamadım tanımadığın insanları ne diye alıyorsun eve" dedim ekmeğinin üzerine reçel sürüp ağzıma attım.

Aras'ın ufak kahkahası  ile odağımı ona verdim " Yani seni eve almamalı mıyım küçük ?" Dedi. Şu an kendi ayağınıza nasıl sıkarsınız konulu bölümdeyizdi.

"Ne? Yani.... ben hırsız falan değilim yada dolandırıcı yanlış anlama sadece-" sözümü kesen Aras'ın büyük kahkasıydı. Öyle gülüyordu ki tüm buz dağlarını eritebilecek kadar sıcak, bir kadını rahatlıkla etkileyebilecek kadar güzeldi ama bu ona sinir olmadığım gerçeğini değiştirmiyordu. "Tam bir aptal oldun şimdi"

"Sensin aptal, alay edemezsin benimle!"

"Tamam tamam sakin ol...zaten sende de hırsız ve dolandırıcı tipi yok küçük " dedi alaycı kahkası beni ayar etmişti. Ne varmış benim tipimde allah allah ya!

"Niye saf gibi mi duruyorum. Küçük deyip durma bana!" Dedim sesimi hafif yükselterek. Resmen adamın evinde adama atarlanıyorum beni evden atsa gidecek bir yerim bile yok.

Yine moralim bozuldu.

"Hmm öylemi .KÜÇÜK" dedi sinsi sesi ile küçüğün üzerine basa basa söylemesi beni derince yutkundurmuştu. Gözlerini gözlerime bağladı yine gözlerim gözlerine değdiğinde çekmiyordum yada kaçıramıyordum gözerimi. Yanağının yangısından kızardığını anlamamak mümkün değildi.

Küçük Kadınım Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα