4. Kavuşma🌹

839 62 36
                                    

Azer kapıyı açtı ve Karaca ile kapıyı açar açmaz göz göze geldi. Karaca, Azer'i karşısında görünce göz bebekleri büyüdü ve bütün vücudu elektrik çarpmış gibi karıncalandı. Kalbinin içinde bir gürültü, bir acı hissetti. Gözleri karardı, bayılacak gibi olmuştu. Kapının kenarına tutundu düşmemek için. Azer hemen o anda kolundan kavradı ve onun dengesini sağlamasına yardımcı oldu. Karaca yutkundu ve başındaki ağrıdan dolayı gözünü açamadı bir süre. Ayakta duracak durumda değildi Karaca. Azer, onu kucağına alıp içeriye taşıdı. Karaca'nın bu denli etkilenebileceğini hesaba katmamıştı.
Karaca'yı koltuğun üzerine yatırdı. Koşarak mutfağa gitti. Karaca hafifçe gözlerini aralamaya çalıştı. İlk önce gözlerinde puslu bir görüntü vardı. Azer ona doğru yaklaşıyordu elinde su bardağıyla. Gözlerindeki puslu görüntü Azer ona yaklaştıkça dağılmaya başlamıştı. Belli belirsiz bir sesle konuşmaya başladı.

"Azer..." Koltuğun kenarından tutunarak doğrulamaya çalıştı. Azer elinden tutarak destek oldu ona ve arkasına yastık yerleştirerek onun dengesini sağladı. Karaca o an kendinde değil gibiydi. Gözleri açıktı ancak bilinci kapanmış gibiydi. Yaşadığı bu anın gerçek olmadığına inanmaya başladı.

Azer, Karaca'ya doğru eğildi ve ellerini tuttu. Yumuşak bir sesle "İyi misin?" dedi. Kaşları kalkıktı ve yüzünde kıyamayan bir ifade vardı. Elindeki suyu uzattı ve içmesine yardımcı oldu. Karaca hala farkında değildi hiçbir şeyin. İnanılması güç bir durumun içerisine düşmüştü. Yutkundu. Gözlerini kapattı ve tekrar açtı. Azer'in yüzüne dokundu, ellerinin arasına almıştı yüzünü. Alnını, Azer'in alnına yerleştirdi ve gözlerini kapattı. Yaşadığı anın gerçek olduğuna emin olmak için tüm benliğiyle Azer'e dokundu. Ağlıyordu. Gerçek gibiydi evet ama yine de inanamıyordu. Azer ellerinin içini öptü ve Karaca'yı kendine doğru çekerek sarıldı. İkisi de kendinden geçercesine ağlamaya başladı. Birbirlerine o kadar sıkı sarıldılar ki sanki kendi bedenlerinden bir parça gibiydiler birlikte. İçlerinde öyle bir özlem vardı ki birbirlerine karşı, bir an bile sarılmanın şiddetinde azalma olmadı. Daha sıkı, olabildiğince daha sıkı sarıldılar. Azer, Karaca'nın saçlarına doğru boynunu yaslamıştı ve ellerini saçlarının arasında nazikçe dolaştırıyordu. Karaca ise Azer'in omzu ile boynu arasında kalan boşluğa çenesini yerleşrtirip, ellerini Azer'in sırtında gezdiriyordu. Her an birbirlerine dokunmak, hissetmek istiyorlardı. Bulundukları durumun gerçek olduğuna bütün bütün erişmek ister gibiydiler. Azer o an bu kadar üzüntünün Karaca ve bebek için iyi olmayacağını fark etti ve kendini toparlamaya çalıştı. Karaca'nın alnına başına dayadı ve ağlamanın verdiği etkiyle değişen sesiyle Karaca'nın karnına elini götürürerek, cılız bir sesle konuşmaya başladı:

"Buradayım. Ben sana geldim. Ağlama artık."

Karaca, artık her şeyin farkındaydı, kendindeydi. Ancak bunun nasıl mümkün olduğuna inanamıyordu.

"Neredeydin bunca zaman? Ben seni öldü sanarken sen neredeydin Azer"

Karaca bilinci yerine gelince sesini yükseltip, Azer'e çıkışmıştı.

"Sakin ol anlatacağım her şeyi."

"Ne sakin olması ya, sen bana ne yaşattığının farkında mısın? Madem yaşıyordun neden daha önce gelmedin bana?"

"Gelebilecek olsam ben sana gelmez miydim Karaca? Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?"

"O zaman niye? Söyle niye, niye?"

"Sakin ol anlatacağım."

Karaca'nın elini tuttu ve gözlerini içine baktı. Göz teması kurarak sakinleşmesini bekledi. Karaca'nın onu dinlemeye hazır olduğunu fark edince konuşmaya başladı.

NE SENİNLE NE SENSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin