Bölüm 1

186 21 58
                                    

   Grimmauld Meydanı 12 numaranın salonu şömineden yükselen alevlerle aydınlanıyor, alevler dalgalandıkça odanın içinde gölgeler dans ediyordu. Evden gelen tek ses odunların çıtırtısı ve yukarı katlarda kim bilir hangi odadan gelen Kreacher'ın mırıltılarıydı. Büyük ihtimalle yine efendisi Regulus'un odasında, elinde onun fotoğraflarından biriyle ağlıyordu cin.

   Salonda hiç hareket etmeden oturan Harry elinde tuttuğu taşla derin düşüncelere dalmıştı. Ron ve Ginny'nin ısrarlarına rağmen bugün Kovuk'ta kalmak istememişti. Molly Weasley en azından akşam yemeğine kalması konusunda ısrar etse de yalnız kalmak istediği için reddetmişti teklifi. Onları kırmak istemiyordu ama taşı yasak ormana gidip aldığından beri kafası pek yerinde değildi ve onları karamsar haliyle daha da endişelendirmek istemiyordu.

   Taşı kullanıp kullanmamak konusunda hala bir karara varabilmiş değildi. Oysa ölüme yürürken her şey ne kadar da basit gelişmişti. "Kapanışta açılırım" sözünün manasını çözdüğü an taşı kullanması gerektiğini anlamış ve tereddütsüz çevirmişti taşı. Ölmeden önce yapmak istediği son şeyin ölmüş ailesini görmek olması ne kadar da ironikti. O zamanlar kısa süre sonra kavuşacağını düşünüyordu ailesine. Ama öyle olmamıştı. Harry bir kez daha sağ kalmış, öldüren lanetten bir kez daha kurtulmuştu.

   O gün kısa süre sonra kavuşacağı düşüncesi ve ölüm korkusuyla ailesine söylemek istediği pek çok şeyi söyleyememiş, onlardan duymak istediği pek çok şeyi de duyamamıştı. Duymak istedikleri mi daha fazlaydı yoksa söylemek istedikleri mi bilmiyordu. Bildiği tek şey onları çok özlediğiydi.

   Bu düşüncesi belki bencilceydi ama Weasleylerin Fred'in ölümünün acısını paylaşmalarını bile kıskanıyordu. Ailelerinin bir üyesini kaybetmişlerdi ama acılarını paylaşacakları bir aileleri hala vardı. Harry'nin acısını paylaşacak kimsesi yoktu. Annesinin, babasının, Sirius'un, Remus'un kaybını paylaşabileceği kimse yoktu. Arkadaşları destek oluyordu ama bu onların acısı değildi. Onlar sadece teselli veriyordu o kadar.

   On bir yaşından beri kimsesizliği böyle iliklerine kadar hissetmemişti. Her gün yeni bir aksiyon, yeni bir mücadele ile geçtiği için olsa gerek Hogwarts yıllarında ve savaş zamanı bunu farketmemişti. Şimdi, savaştan sonra herkes kabuğuna çekilmiş yaralarını sararken Harry yapayalnız hissediyordu kendini.

   İşte tam da bu yüzden geçen hafta çıkan karmaşayı çözmek için Hogsmade'e gittiğinde diğer seherbazlarla birlikte bakanlığa dönmemiş, Hagrid'i ziyaret bahanesiyle Hogwarts'a kadar yürümüştü. Hagrid'le görüştükten sonra da yasak ormana girmiş ve Diriltme Taşı'nı düşürdüğü yerden geri almıştı.

   Diriltme Taşı'nı alır almaz kullanmamasının tek nedeni ailesinin üç kardeşin hikâyesinde olduğu gibi iki dünya arasında sıkışma ve acı çekme ihtimalleriydi. Kendi yalnızlığını bastırmak için onlara zarar vermek istemiyordu.

   Harry ailesini görmek ve özlem gidermek için yanıp tutuşan tarafıyla taşı bir kez çevirdi. Ailesine acı çektirmekten korkan tarafını bastırmaya çalışarak bir kez daha çevirdi ve son olarak Harry, taşı bu kez yalnızlığından kurtulmak isteğiyle çevirdi.

   Harry taşı elinde sıkı sıkı tutup ailesini karşısında görmeyi beklerken hiçbir şey olmadı önce. Sonra şöminenin alevleri birdenbire söndü ve etraf sessizliğe gömüldü. Kreacher'ın mırıltıları da duyulmaz olmuştu artık. Derin bir sessizlik ve zifiri karanlık kapladı her yanı.

   Harry hemen asasına sarıldı ve lumos diye fısıldadı. Asadan yayılan ışıkla odayı tararken tam karşısında duran pelerinli devasa silüeti fark etti. Kukuletasını başına tamamen geçirmiş olan silüet sanki ayakları yokmuş gibi havada süzülüyordu. Anlık bir refleksle üzerine bir patronus büyüsü gönderdi Harry, silüetin ruh emici olduğunu düşünmüştü. Ama gümişi geyik odada bir iki tur atıp yok olurken silüet yerinden kıpırdamamıştı bile. Zaten ne oda soğumuş ne de Harry ruh emicilerin o insanın içindeki tüm mutluluğu emen yapış yapış iğrenç nefesini hissetmişti.

Land Of The DeadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin