Bölüm 24: "Kabus"

263 118 59
                                    

'Refah istiyorsan, cefanın tozlarını yutmayı göze almak zorundasın.'
                                                         -Y.K.

Kağan'ın anlatımından...

Ağır adımlarla yürüyordum. Neden ve ne için burada olduğumu bilmediğim bir yerde, ayaklarım benden bağımsız bir biçimde hareket ediyorlardı. Şu anda olmam gereken yer burası değildi, burada olmamalıydım ancak neden buradaydım?

Hava karanlıktı, çoktan gece olmuş olmalıydı. Gece o kadar sessizdi ki, kendi kalp atışlarım kulaklarıma ulaşıyordu. Etrafa sis hakimdi, göz gözü görmüyordu. Yeryüzüne inmiş gri bulutlar, benim kapkara kalbime karışmak istiyorlarmış gibiydi. Her nefes alışımda, ciğerlerime girebilmek için savaşıyorlardı.

Geldiğim eve, ev olduğunu düşündüğüm yere baktım kafamı kaldırıp. Ancak hala oturmayan parçalar vardı zihnimde. Buraya nasıl gelmiştim ben? En son ne yaptığımı bile hatırlamıyordum, burası gerçekten neresiydi?

Zihnim ve ayaklarım birbirlerine zıt davranıyorlardı bugün. Ayaklarım nereye gideceğini bilirmişçesine kararlılıkla hareket ederken, zihnim bir şeylerin ters gittiğini biliyormuş gibi beni geri çekmeye çalışıyordu. Ancak ben yorgundum, ne zihnime ne de ayaklarıma söz geçirebilecek gücüm vardı. Bu yüzden bırakmıştım, hangisi güçlüyse onun kuklasıydım.

Ayaklarım galip gelmiş olacak ki, evin kapısında bulmuştum kendimi. Zili çalıp çalmama konusunda kararsızdım. Hala bir şeyler zihnimde tam oturmazken, birden kalbim heyecanla çarpmaya başladı. Sanki içerden bir şey beni çağırıyordu ve bedenim bu çağrının sinyallerini almıştı. Ancak ev yıllardır uğranmamış gibi duruyordu, bu sebeple içeride birilerinin olabileceğini düşünmüyordum.

Ellerim her yeri çatlamış, birkaç parçası eksik dahi olan kapının koluna gittiğinde, hiç düşünmeden aşağı indirmiştim. Az önce zili çalıp çalmamayı düşünüyorken, bu yaptığım da neyin nesiydi?

Kolu indirir indirmez açılan kapı beni nedense hiç hayrete düşürmemişti. Dediğim gibi, fazla eski görünen bu evde, birinin olmasını zaten beklemiyordum. Kapının kilitli olmaması beni şaşırtmamıştı. Gıcırdayan kapıyı aralayıp, bedenimi tamamen içeri soktuğumda, iki katlı olan bu evin, bana çok tanıdık geldiğini fark etmiştim. Girer girmez kocaman bir salon karşılamıştı beni. Birkaç parça mobilyanın olduğu evde, eşyaların üzerinde şeffaf naylonlar vardı. Bu naylonlar ise fazla kirliydi, kirden neredeyse mobilyaları kamufle edebilecek düzeye gelmişti hatta. Üstelik eve garip bir koku hakimdi ancak ne olduğunu çözemiyordum. Evin tanıdıklığı kadar, koku da tanıdıktı. Yine de hala oturmayan parçalar vardı zihnimde.

"Kağan."

Tam yukarıdan gelen ses ile anında kafamı yukarı kaldırmıştım. Boğuk ve karanlık evde, sadece pencerelerden gelen ayın ışık süzmeleri evi aydınlatıyordu. Lambaların yerini önceden biliyormuşum gibi lambaya giden elim, ışığı açmak için yokladı ancak elektrik falan yoktu.

"Kağan."

Yeniden aynı sesi duyduğumda, daha fazla vakit kaybetmeden yukarı çıkmaya başlamıştım. Ses, hem çok tanıdık hem de hayatımda hiç duymadığım birisi tarafından çıkıyor gibiydi. Yine de üzerinde çok düşünmeyerek, ayaklarımın beni yönlendirmesine izin verdim.

Yukarı çıktığımda, karşı karşıya olan dört kapı görmüştüm. Sağ da iki, sol da iki olmak üzere toplam dört kapı bulunuyordu ikinci katta.

"Kağan."

Sesin geldiği yer, sağdaki ikinci kapıydı. Ayaklarım hemen o kapıyı bulduğunda, ellerim kapı koluna gitmişti bile çoktan. Ancak içeride beni neyin beklediğini bilmiyordum. Bu bir tuzak olabilir miydi? Eğer tahminlerim doğruysa, ben neden bu kadar pervasızca hareket ediyordum?

KAPAN (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin