Bölüm 23: "Batış"

Start from the beginning
                                    

"Hipodrom. Hipodromun oradayım." dediğimde karşı taraftan bir süre ses gelmemişti.

"Defne, yaklaşık 800 metre sonra karşına bir yol ayrımı çıkacak. O yol ayrımından sol tarafa dönmeni istiyorum senden. Oradan biraz sonra da, karşına bir göbek çıkacak. Göbekten döndüğün gibi ilerlediğinde, Enduz'a ulaşmış olacaksın." diyen Yağız'ın sesini işittiğimde, takıldığım tek nokta 'Enduz' kısmı olmuştu. Sanırım kafası karışmıştı ve ne dediğini bilmiyordu Yağız. Aksi takdir de, bu kudurmuş herifleri Enduz'a kadar getirmemi istiyor olamazdı benden.

"Enduz mu? Adamları Enduz'a getirmemi mi istiyorsunuz benden?" diye sorduğumda, amacım sadece bana yanıldıklarını ve yanlış cümle kurduklarını söylemeleriydi. Ancak dediğim gibi olmamış, tahminimin tam tersini gösteren o cümleyi duymuştum Kağan'dan:

"Sen sadece dediğimizi yap Defne."

Duyduğum cümle ile, zaten panik ve korku ile dolu olan zihnim, tehlike çanlarını daha da şiddetli çalmaya başlamışlardı. Daha 2 gün önce çocuklar için Enduz'dan çıkıp yakalanma riskini göze alan ben iken, 2 saat bile dolmamışken Tuğçe'yi alıp hastaneye götüren ve bu şerefsizlerle karşılaşan yine ben iken, tüm bu riskleri göze alıp, hayatımı ortaya koymuş olan yine ve yine ben iken, benden her şeyi bir çırpıda silip o adamları Enduz'a götürmemi mi istiyorlardı?

"Allah kahretsin! Siz delirdiniz mi? O kadar çocuğun olduğu yere, bu gözü dönmüş adamları sokmayı nasıl düşünebiliyorsunuz?" diyerek bağırdığımda, artık sakin kalamıyordum. Girdiğimiz bu labirent, git gide daralıyordu ve ben çıkış yolunu bir türlü bulamıyordum.

"Başka çaremiz yok çünkü!" diye bağıran Kağan'ın sesini işittiğimde, artık anlamıştım. Tıpkı benim gibi, Kağan ve Yağız da bu lanet labirentten nasıl çıkılacağını bilmiyordu.

İşler şimdi daha karmaşık bir hal almıştı benim için. Eğer onların bile başka çaresi yoksa, benim neyim vardı? Hiçbir şeye sahip değildim ve bu adamlara karşı koyacak, ne gücüm ne de aklım vardı. Beynim çoktan kış uykusuna dalmış, ruhum göklere yükselip, beni bulutlar üzerinde mısır eşliğinde izliyordu.

Ne yapmam gerektiğini bilmesem de, ne yapmaman gerektiğini biliyordum. Benim yüzümden kimsenin zarar görmesine izin veremezdim. Arkamdaki adamların gerçekten de gözü dönmüştü ve Enduz'a gittiğim an, belindeki o silahlarla ortalığı ateşe vereceklerine emindim. Oradaki her çocuk hayatın sillesini yeterince yemişlerken, bir de o silleyi ben vurup, korkuyla anılarında yer edinmek istemiyordum. Üstelik orası onların eviydi, ev demek huzur demekti. Kağan ve Yağız, yıllardır onlar huzur bulsun diye uğraşıyorlarken, ben nasıl olur da o huzuru yerle bir edebilirdim? Bunu yapmaya ne cesaretim vardı, ne de vicdanım el verirdi.

"Defne öyle söylemek istememiş-"

"Defne yol ayrımına yaklaşmak üzeresin." diyen Yağız, muhtemelen az önce söylediği cümle yüzünden pişman olan Kağan'ın sözünü keserek, bana benden istedikleri o komut hakkında bilgi vermişti. Ancak ben bunu yapmayacaktım, yapamayacaktım.

"Defne duyuyorsun değil mi? Sola dönmelisin artık!" diyerek, az önce kurduğu komut cümlesini yinelemişti Yağız. Şu an beynimle düşünmüyor olduğumu az çok anlamış olmaları gerekiyordu ki, Yağız'ın kurduğu cümlenin altındaki o sabırsız söylenişi çok net anlayabilmiştim.

"Defne sakın sağa dönme duydun mu beni? Sakın bunu yapma!" diyerek, artık tam anlamıyla kızdırdığımı anladığım Kağan'ın bağırışını işitmiştim bu sefer de. Dedikleri noktaya çok az bir mesafe kaldığında, kollarım gerilmiş, ellerim direksiyona sabitlenmişti. Kararlı ve dümdüz bakışlarla yola baktığım da:

KAPAN (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now