giriş

47 11 3
                                    

giriş | seavile'a hoş geldin, park jimin

Hâlâ gerçekliğini sorguladığım oyunun varlığına bakarken inanmaz bir şekilde başımı iki yana sallamıştım. Gerçek gelmiyordu, tüm dünyanın katıldığı bir çekilişin kazananı olmak gerçeklik algımın çok dışındaydı.

Şaşkınlığımdan asla kurmadığım malzemelere bakmaya devam ederken "Woah, Park Jimin," diye mırıldandım. "Ayağıma kadar dünyadaki en iyi oyunun demosunu getiriyorlar, sen kurmaya dahi tenezzül etmiyorsun."

Başımı iki yana sallayarak sandalyemden kalkarak sonunda gelen şeyleri açarken şaşkınlığım iki katına çıkmıştı. Son model bilgisayar parçalarını teker teker açarken bir tanesini bile aylarca çalışsam ancak alabileceğimi bilmek heyecandan titreyen ellerime hiç yardımcı olmamıştı.

"Gerçekten de paraya kıymışlar," derken kutudan çıkan oyun kulaklığını kenara koydum. Kurulu kasayı ve ekranları da koliden çıkardıktan sonra zaten kaldırmış olduğum kendi bilgisayarımın yerine çıkardıklarımı alarak birleştirirken heyecandan ölmek üzere olduğunu hissedebiliyordum.

Oyun hakkında kimsenin bir bilgisi yoktu, me fragman ne sızdırılmış bilgi vardı. yalnızca en iyi oyun şirketi, en iyi oyunlarını çıkardıklarını ve demosunu ön ilgiyi ölçmek anacıyla tüm dünya önünde canlı yayında çekecekleri ve yalnızca iki kişinin kazanabileceği bir kurayla hediye edeceklerini söylemişlerdi.

Büyük bir heyecanla katılmış olsam da bana çıkması beklediğim en son şeylerden biri bile değildi.

Sonunda bilgisayarı kurmam bitince derin bir nefes alarak bilgisayarın açma tuşuna basıp koltuğa kuruldum ve kulaklığımı taktım. Dünyadaki belki de en iyi oyunlardan birini oynayan ilk iki kişiden biri olacaktım.

"Keşke yayın açabilseydim," diye mırıldanırken bir anda parıldayan ekranla hafif irkilerek dikkatimi ekrana verdim. Başta yalnızca parlak ve bembeyaz bir ışık olsa da beş altı saniye sonra ekranın üstünde yazılar belirmeye başlamıştı.

"Hoş geldin, Oyuncu1, Park Jimin," diyen robotik bilgisayar sesiyle istemsiz bir "hoş buldum" demekten geri duramamıştım.

"Öncelikle kazandığın için seni tebrik ediyoruz. oyuna geçmeden önce güvenliğin ve de gizliğimiz adına bazı kuralların üstünden geçeceğim. Dinlemedeysen lütfen klavyeden 1 tuşuna bas."

Bilgisayarın dediğini yaparak tuşa basarken bilmediğim bir kural mı var diye düşünsem de artık çok geç olduğunu biliyordum.

"Kural bir, şu an uyarılmasına rağmen herhangi bir canlı yayın açtıysan, bu yayını tam şu anda kapatmanı rica ediyoruz. Yoksa bunu tespit ederek seni bundan sonra şirketimize dair her şeye yasaklı hâle getireceğiz. Eğer böyle bir durum söz konusu değilse lütfen devam etmek için tekrar 1'e bas."

Bunu daha önce yasakladıklarını söylediklerinden ne kadar üzülsem de yayın açmamıştım. O yüzden hızla 1 tuşuna bastım.

"Kural iki, eğer oyunu aralıksız en az on üç saat oynayamayacak durumdaysan ya da evinde başka biri varsa oyunu tam şu anda kapatmanı rica ediyoruz. Yoksa ilk kuraldaki şartlar yeniden geçerli olacaktır. Eğer böyle bir durum da söz konusu değilse lütfen devam etmek için tekrar 1'e bas."

Zaten tek başıma yaşadığım ve hayatım oyun oynamaya kurulu olduğu için bu kural da benim için bir şey değiştirmemişti. Tekrar 1'e bastım.

"Kurallar bu kadar. Oyun beş saniye içerisinfe başlatılacak. beş. dört. üç. iki. bir."

Bir anda ekrandaki isik yerini 'Hoş geldiniz." yazısına bırakırken hemen peşine karakter seçme ekranı belirmesiyle koltuğumda doğruldum.

"Seçeceğiniz karakteri bir daha değiştirmeniz mümkün olmayacaktır, lütfen bunun farkındalığı ile karakteri seçiniz."

Ekranda soğuk duran yüz hatları hafif kediye benzer ve animasyondan ziyade gerçek insana benzeyen bir karakter belirmesiyle ses tekrar konuştu. "Min Yoongi. 20. Elementi, buz. Loncası, Windfall. Konumu, lider."

Dikkatle Yoongi adlı karaktere bakarken karakterin aşağılayıcı bir tebessüm ettiğini görür gibi olduğuma yemin edebilirdim ama hayal gücümün bir oyunu olabileceğini düşünerek diğer karaktere baktım. Bu sefer ekranda Yoongi'ye göre daha net yüz hatları ve sert ifadesine tezat şekilde gamzeleri olan biri belirdi. "Kim Namjoon. 21. Elementi, Elektrik. Loncası, Nemesis. Konumu, yönetici."

Bir süre ekrandaki karakterle bakıştıktan sonra son karakterle yer değişmişlerdi. Ciddi ve asi bir duruşu ve gözünün kenarında bir yara izi olan başka bir karakter belirince bilgisayar yeniden konuştu. "Jeon Jungkook. 20. Elementi, ateş. Loncası, Heatracer. Konumu, kurucu."

Jungkook'u incelerken bir anda gözüme o kadar gerçek gelince ürktüğümü hissettim. Grafikerleri gerçekten kusursuz bir iş çıkarmıştı. Ateş elementi ve kurucu olması ilgimi çektiği için Jungkook'u seçeceğimi bilsem de birkaç dakika düşünmek için kendime zaman verdim, geri dönüşü olmayacaktı.

Kararımın değişmediğini fark ederek mouse'u Jungkook'un üzerine götürdüm ve seçtiğimi belirten kutuya bastım. Birkaç saniye sonra ekran yeniden değişirken ses tekrar konuştu. "Oyuncu1, Park Jimin. Seçilen takım arkadaşı, Jeon Jungkook. Evren başlatılıyor."

Yaklaşık on dakikalık bir yüklenme ekranının ardından oyunun evreni açılırken Jungkook'u bir binanın girişinde -tabelasında Nemesis yazıyordu- elleri göğsünde birleşik bir şekilde ekrana bakarken görmek içimde tekrar bir ürpertiye sebep olmuştu.

"Hoş geldin, Park Jimin."

Duyduğum ve robotik olmayan sesin nerden geldiğini çözmeye çalışırken hâlâ sanki beni görüyormuş gibi bana bakan Jungkook'la göz göze gelince sanki anlayacakmış gibi "Hoş buldum." diye geri cevap verdim.

"Dünyadaki en şanssız insanlardan biri daha olarak aramıza katıldığını görmek çok güzel."

Duyduğum cümleyle anlamsız bir şekilde ekrana bakarken konuşanın Jungkook olduğunu görmek pek yardımcı olmamıştı. Kendimi "Anlamadım." diye mırıldanırken bulunca delirdiğimi de düşünmeye başlamıştım.

"Diyorum ki, milyar tane insan içinden seçilen iki kişiden biri olmak. Gerçekten bu kadar şanssız olabilirmişsin," Yaslandığı kapıdan doğrulup bilgisayar ekranına doğru ilerlemeye başladı. İçgüdüsel olarak koltuktan kalkıp kaçmak istesem de kendime bunun bir oyun olduğunu hatırlatarak derin bir nefes alarak ekrana yaklaşmasını izledim.

"Ve üç karakter içinden de olabilecek en kötü seçeneği seçtin. Gerçekten de çok şanssız bir insansın, değil mi?"

Ekrana iyice yaklaşınca hafifçe elini uzattı. Ve ben daha ne olduğunu hi bir şey beni kolumdan tutarak kendine çekmişti bile. Sesli bir çığlık atarken gözlerimi kapatarak bunun bir kabus olduğunu düşünmeye çalışsam da gözlerimi açtığımda ve karşımda, daha beş saniye önce bilgisayarımın ekranında olan Jungkook'u kanlı canlı görünce kabusta olmadığımı, direkt delirdiğimi anlamıştım.

Korku dolu bir ifadeyle karşımdaki çocuğa ve evrene girdiğim için ekrandan göremediğim binlerce insana ve binaya bakarken daha da gerildiğimi hissetmiştim. "Gerçekten kafayı yedim galiba." diye mırıldanırken Jungkook tuttuğu kolumu bırakarak az önceki binaya doğru geri ilerlerken "Kafayı yemedin, Park Jimin," diye bağırdı. Sonra bir adım attıktan sonra topuğunun üstünde geri dönerek eliyle havayı işaret etti. "Seavile'a hoş geldin. Ne yazık ki burası hiç hoş bir yer değil."

Daha sonra az önce yaslandığı kapıya gidip kapıyı açtı ve bizi izleyen insanlara bir bakış attıktan sonra tekrat bana döndü. "Özellikle de seçtiğin bu yer, hepsinden daha beter. Öyleyse," eliyle kapının girişini işaret etti. "Başlama vakti."

***

selamlar! gerçekten üstüne bir süredir düşündüğüm bu kurguya böyle bir giriş atmak istedim... bakalım neler olacak... umarım beğenmişsinizdir!!

beğendiyseniz lütfen oy verin <3

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 16, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

game that so real | jikookWhere stories live. Discover now