Her yeri yakıp kül eden ateşten bir parça…

Etrafı o kadar karanlıktı ki kendi varlığından şüphelense bile yarasının varlığından emindi. En güzel yarasıydı onun.

Yeni ışığı.

Genç kadın bu seferki ışığının üzerine kendisini kapatmış, tüm çaresizliği, mutsuzluğu içinde hapsetmişti. Amacı vardı artık, nefreti vardı.

Derin bir nefes alıp odadaki sessizliği bir nebze olsun bozdu. Daldığı düşüncelerden onu çıkaran şey ise kollarının arasında yatan çocuğun kıpırdanarak kendisine doğru dönmesiydi. Umut’un hareket etmesine izin verecek şekilde kollarını gevşetirken hala kanındaki alkol etkisini gösteriyor, yattığı yerde bile başının dönmesine sebep oluyordu.

Kendisini ayakta tutacak tek kişi şu an kollarının arasındaydı ama beyninin ona oynadığı oyuna hakim olamıyordu.

Çocuk tam olarak yerinde dönüp başını annesinin göğsüne yerleştirirken gevşettiği kollarını daha sıkı bir şekilde sardı, bir şeyleri kendine hatırlatmak istercesine.

Gözlerini pencereden alıp yerdeki kısa, ışık gölgesine çevirdi. Geçmişe gitmemek için gözlerini açık tutmaya çabalasa da aklına düşen görüntülerle yerinde titrememek imkansızdı.

22 YIL ÖNCE

Yağmurlu bir gündü. Küçük kız oturduğu ince minderin üzerinde dizlerini kendisine doğru çekmiş, dizine yasladığı küçük resim defterine, geçen gün sokakta gördüğü kediyi çizmeye çalışıyordu. Duvarları dökülmüş odanın ortasındaki sobanın içindeki kovayı, annesi az önce çıkartmıştı. Oda soğuktu, açık kapıdan gelen hafif rüzgar küçük kızın ayak parmaklarını içeri doğru kıvırmasına sebep oldu.

Ayaklarını ısıtmak istercesine parmaklarını sıkıca kıvırırken dudakları da hafifçe titriyordu.

Oda neredeyse tamamen boştu. Beton zeminin üzerinde bir kilim, birkaç minder dışında bir şey yoktu. Duvarda asılı duran dedesinden yadigar kalan tüfeğin yanında bir de dedesinin resmi asılıydı.

Kendi kendine mırıldanarak çizdiği resimden bakışlarını çekmesine sebep olan şey içeri giren annesiydi. Kadın elindeki sobanın kovasına dışarıdaki odunlardan koymuş, zaten az kalan kömürlerden de birkaç tane aralarına sıkıştırmıştı.

Topallaya topallaya içeri geçerken “Anne?” diye sordu küçük kız. Acıyı hissediyordu, gerçekleri biliyordu ama küçük beyni şimdiden onları manipüle etmeye başlamıştı.

“Hı?” dedi başındaki yazması geriye doğru kayan kadın. Kovayı son bir güçle kaldırıp sobanın içine koyarken yerdeki gazeteden de bir parça kopartmış, çakmakla onu yakmaya çalışıyordu.

“Yine mi boya sürdün?” dedi kıkırdayarak. Başı önüne eğilmiş, iki taraftan örgülü olan saçlarından çıkan tutamlar yüzüne düşmüştü.

Otuzlarının ortalarında olan kadın kızının sorusuyla ciğeri parçalanıyormuş gibi hissetti. Dudakları titrerken hafifçe gülümsemeye çalıştı. Güzeldi kadın ama yılların yorgunluğu o güzelliğin üzerini kapatmıştı. Bembeyaz tenindeki sarı, mor lekeler her hareketinde canını yakıyordu. Düzgün bacakları bu eve gelin geldiğinde her insan gibi yürümeyi beceriyordu.

Küçük kız üç yaşlarındayken bir gece kocası tarafından ayağından vurulmuştu.

“Evet.” dedi içi yana yana. “Boya sürdüm yine.” Bakışları çocuğun çıplak ayaklarına kayarken “Üşüdün mü sen?” dedikten sonra elindeki çakmağı bir kere daha çakıp gazete parçasını tutuşturdu. Sobanın içine atıp kapağını kapatırken köşede, iç içe sokulmuş çorabın yanına doğru ilerledi.

CİVANMERT (ASKIDA)Where stories live. Discover now