20. BÖLÜM

Depuis le début
                                    

Hemen gözlerimi açtım. Sadece bana bakıyordu şimdi. Gözlerimizin sayılı buluşmalarından biriydi bu. Anı bozmamak için kırpmıyordum bile gözlerimi. 

"Beni buldun" dedim zorlukla. Dudaklarımı kımıldatacak kadar bile gücüm yoktu. 

"Buldum" derken başıyla da bunu onayladı. Derin bir nefes aldı içine. Acı çekiyormuş gibi.  

"Ve sana söz, aldığım nefes tükenene kadar, bir daha kaybolmana izin vermeyeceğim" diye devam etti.

  Aldığım sığ nefesimde bu cümlesiyle kesildi. Bana yine umut aşılıyordu. Herkese güvenmem zorken, bu adama gelince neden kolaydı? Daha fazla dayanamayarak kapanan gözlerim mutluydu. En son onun kehribar tanelerine çarpmıştı mavilerim. 

   Bir daha açılmayacağını düşündüğüm gözlerim, tavandaki yıldızlarla bakıştığında, kalbim tekledi. Hızla sırtımı doğrulttuğumda kollarımı saran bir çift ele çevirdim bakışlarımı. Endişeli ve yoğun bakıyordu bana.

" Yavaş, sakin ol" dedi naif tonla. Kırmamaya çalışıyordu. 

"S..sen " dedim. "Burası benim evim" diye mırıldanmaya devam ederken, bakışlarımı odamda geziniyordu.

"Evet, senin evin." fısıltıyla çıkan sesi ruhumu okşadı. Gece olanlar zihnime bir bir üşüşürken, rüya olmadığını anlamıştım. Hakan hâlâ yanımdaydı. Kapının açılmasıyla içeri Kerem ve Ali girdiğinde yüzüme buruk bir tebessüm kondurdum.

"Siz de buradasınız" derken burnum sızladı. Gerçekten beni bırakmamışlardı. İlk defa birileri beni bırakmamıştı. 

"Beni gerçekten bırakmadınız" dedim. Hepsinin yüzüne parlak parlak bakıyordum. 

"Dışarıdan bakınca sözünde durmayan adamlar gibi mi görünüyoruz Ezgi hanım" diyen Kerem'e yorgunca gülümsedim. Vücudumun her yeri savaştan çıkmış gibi ağrıyordu.

"Ben sadece, alışkın değilim. Beni aradınız ve buldunuz. Korudunuz" dediğimde Ali bir kaç koca adımla yanıma kadar geldi. Hakan elleri cebinde pencerenin kenarında dikiliyor, yüzüme vuracak gün ışığını kesiyordu. Ve sadece bana bakıyordu. 

" İyi misin" diye sorup parmaklarını yüzüme doğru uzattı ama dokunmadan geri çekti. Her zamankinden daha farklı bakıyordu sanki. Kendini mi suçluyordu acaba? Bana yaklaşmaya çekiniyordu. "Hiç olmadığım kadar iyiyim" dedim, onu rahatlatmak için. Yalan da değildi. Biraz rahatladı ama gözleriyle vücudumu incelerken boynumda duraksaması, kısa süren rahatlamasını silip süpürdü. Burnundan sertçe içine çektiği nefesi tutup aynı hızla dudaklarından bıraktı. Onun bu hareketiyle boynuma doğru parmaklarımı götürdüğümde, dokunmamla hissettiğim acıdan dolayı yüzümü buruşturdum. 

"Dokunma" diyen Hakan'a döndüğümde endişeli bir şekilde bana bakıyordu. 

"Ne oldu ki?" diye sordum. Daha sonra aklıma Cem'in boğazımı sıktığı geldi. Kısa bir an gözlerimi kapattım. Ellerimi tekrar kucağıma bıraktıktan sonra Hakan'a döndüm.

"Neden buradayız, nasıl geldik"  diye sordum. Gece olanlar bir noktadan sonra karanlıktı zihnimde. 

"Şimdi değil, hazırlan kahvaltı yaparken konuşalım" Hakan'ın cümlesine başımı salladım. İtiraz etmem için bir neden yoktu. Onlar odadan çıktığında ben de banyoya ilerledim. Kendime gelmeliydim. 

  Banyoya girdiğimde üzerimde hala dünkü kıyafetler vardı. Çıkardığımda aynadaki yansımama baktım. Bakışlarım yüzümden boynuma doğru indi. Cem'in elleri hâlâ boğazımdaymış gibiydi. El izleri açıkça duruyordu. Gözlerimi kapattım. Derin derin nefesler alırken, geçtiğini hatırlatıyordum kendime. Güvendeydim. Hakan, Ali ve Kerem buradaydı, yanımdaydı.

Hızlı bir şekilde duş alıp, üzerimi değiştirdikten sonra, saçlarıma sardığım havluyla aşağı indim. Ali ve Hakan masada otururken, Kerem ayakta masayla ilgileniyordu. Merdivenleri inmeyi bitirdiğimde, beni ancak fark ettiler.  

"Eviniz gerçekten güzelmiş" diyen Kerem'e "Evet, evim çok güzeldir" dedim iç geçirerek. Aldığım duş beni iyice kendime getirmişti. Eski gücümü tekrar hissediyordum. Masa da kendime bir yer bulup oturdum.

   Verdiğim cevap üçünün de gülümsemesine neden olduğunda kaşlarımı çattım. " Ne yani güzel değil mi?" diye çıkıştığımda " Çok güzel" diyen Ali'ye "Evet " diye sert bir cevap verdim. Ben bu ev için, bu evdeki anılarım için nelerden vazgeçmiş, nelere kucak açmıştım. Bilmiyorlardı.

Üç günlük tatile gitmiş gibi evime tekrar geri dönmüştüm. Buzdolabında olanlarla kahvaltı hazırlamışlar, dışarıdan da simit ve poğaça almışlardı. Çay da vardı. Her şey normaldi. Dün hiç olmamış gibiydi. 

"Ellerinize sağlık" dediğimde Ali ve Hakan başlarıyla Kerem'i işaret ettiklerinde bütün hazırlıkların Kerem sayesinde yapıldığını anladım ve ona dönerek "Ellerine sağlık Kerem" dedim. 

"Ne demek, afiyet olsun. Simitleri yapmak biraz uğraştırdı ama neyse" dediğinde bana göz kırptı. Yorgun bir kahkaha döküldü dudaklarımdan.

Şu an her şey normal gibi gözükse de, hissettiğim şey huzursuzluk veriyordu. Bu üç adam da  benim kadar huzursuzdular. Mutlu tablonun hikayesine dönmek lazımdı. 

"Cem yaşıyor mu?" diyerek konuya birden giriş yaptım. Hazırdım duymaya. Hakan yan bir şekilde oturduğu sandalyede, elinde yarısına kadar demli çay dolu bardağı ile duraksadı. Gergin bir şekilde bana bakarken, dudakları kımıldadı.  

" Öldü" diyen soğuk sesiyle içime çektiğim sesli nefes birbirine karıştı.  

Her şey bitmişti. 

Değil mi?

 Bölüm sonu... 

KARANLIK ŞEHİROù les histoires vivent. Découvrez maintenant