" Alo!" uykulu, boğuk sesini duyduğumda üzerimdeki tişörtün eteklerini sıkıp sesimi ayarlamaya çalıştım.

"Cem, benim." Dedim kısık çıkan sesimle.

"Ezgi, bebeğim.!" Az önceki boğuk sesi gitmiş, sesi canlanmıştı. Sesinde şaşkınlık vardı. Onu aramamı beklemiyordu. Gözlerimi kapattım.

"Neredesin, iyi misin, söyle geleceğim hemen bebeğim" diye devam ederken gözlerimi araladım. Ali karşımdaydı ve kıpkırmızı olmuş suratıyla dikkatlice beni izliyordu. Sıktığı çenesi ve belirginleşen boyun damarları onun da bu konuşmadan gerildiğini anlatıyordu.  

"İyiyim, beni İstanbul'a getirdiler. Ama ben ellerinden kaçtım. Yardımına ihtiyacım var." dedim yüzümü buruşturarak. 

" Sana bir şey yaptı mı o şerefsizler" dediğinde Ali tam ağzını açmış, zorla tuttuğu sinirini kusacakken, elimi dudaklarına bastırdım ve gözlerinin içine bakıp, başımı hayır anlamında sağa sola salladım. Her şeyi mahvedecekti yoksa öfkesi. Kahverengi gözleri bana bakarken, yavaş yavaş durulduğunu hissettim ve elimi çektim. Dudaklarımı oynatarak "Lütfen" diye rica ettim. Şaşırmış bir şekilde bana bakarken yutkundu.

"Yok iyiyim ben, ama buradan gitmem gerek, sen neredesin beni kurtar!" derken sesimi gerçekten ona mecburmuşum gibi ayarladım.

"Ben de İstanbul'dayım..." dedi gülerek. Gerçekten ondan yardım isteyeceğimi sanacak kadar aptal birisiydi. 

Buluşma yeri söylememesi için hemen söze atladım ve "Florya sahili. Ben oradayım. Sen de buraya gel" dedim hızlıca. Bunu dün gece planlamıştık.

"İki saate ordayım bebeğim, işimi halledip hemen geleceğim. Şimdi kapatmam lazım." telaşlı bir şekilde konuşup telefonu kapattığında Ali içindeki öfke fırtınasını daha fazla tutamayıp bağırmaya başladı.

"Senin o bebeğim diyen ağzını konuşamaz hale getirmezsem, seni doğduğuna pişman etmezsem, bana da Ali demesinler. " diye bağırıp yumruklarını ve tekmelerini eşyalara geçirdiğinde kendimi korumak amaçlı birkaç adım gerileyip ellerimi saçlarıma geçirdim. Ali'nin öfkesi çok korkunçtu. Gözü hiç bir şeyi görmüyordu şuan. Kerem yanıma gelip kollarını omzuma attığında ona iyice sokuldum. Küfürler ede ede odayı dağıtışını izlediğim Ali, dakikalar sonunda sakinleşmiş, kendini öylece koltuğa bırakmıştı. 

  Ellerimle dudaklarımı kapatmış, şaşkınlık ve korkuyla ona bakarken, ellerinden akan kanlar beni endişelendirmişti. Kerem aniden beni bırakıp hızla dışarı çıktı. Ali ve ben tek kalmıştık. Korkmuştum ondan. Ama elinden çok fazla kan akıyordu ve bu kendi duygularımı düşünmemi engelliyordu. Ürkek adımlarla Ali'nin yanına gidip oturdum. Göğsü kalkıp inerken, hâlâ çenesini sıkıyor olmasına şaşırdım. 

   Ortadaki cam sehpaya geçirdiği yumruk, elinin kesilmesine neden olmuştu. Saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırıp, kanayan elini korkarak ellerimin arasına aldım ve dizimin üzerine koydum. Dikkatlice inceleyerek kesiğin boyutunu anlamaya çalıştım. Elinin üstü boylu boyunca kesilmişti. Gördüğüm manzaradan dolayı endişeyle dişlerimin arasından hızla içime çektiğim nefesin sesiyle, öfkeden kırmızıya boyanmış gözlerini bana çevirdi. Ben de aynı anda yaralı elindeki bakışlarımı ona çevirdim. Göz göze geldik. Yorgun gözlerim, öfkeli gözlerle buluştu. 

Burada değil gibiydi. Bana baktığında kendine gelmeye yeni yeni başlamıştı. Gözlerimden ayırdığı bakışları avucumdaki ellerine döndüğünde kaşlarını çattı. Dokunuşumu da yeni hissetmişti. 

"Evi dağıttığın kadar, kendini de dağıttın" dedim şaşkınlığını gidermek için. Rahatlaması gerekiyordu. Korkumdan eser kalmamıştı içinde.  Başını suç işlemiş çocuk gibi önüne eğdi ve fısıldadı.

"Kusura bakma, kendimi kaybettiğimi görmeni istemezdim." dedi mahcup bir sesle. Cevap vermedim. Bir süre sessiz kaldıktan sonra tekrar konuştu yüzüme bakarak. 

" Korkuttum mu seni?" diye sorarken gözlerinde, mahcubiyet vardı. Onu rahatlatacak bir cevap vermemi istiyor gibiydi.

"Korkmadım, bana zarar vermeyeceğini biliyorum." Dedim. Soluk dudaklarına tebessüm eklendi. Gözleri ise bana teşekkür ediyordu.

" Sana asla zara...." Cümlesini içeri giren Kerem böldü. Bana zarar vermişti kardeşi için. Yine olsa yine zarar verirdi. Bunu kendisi de biliyordu. 

  Kerem yanında getirdiği ilk yardım çantasından gerekli  malzemeleri alırken, Ali'nin yaralı elini avuçlarımın arasından tekrar kendi kucağına bıraktım ve yanından kalktım. Kerem benim kalktığım yere oturdu ve Ali'nin kesilmiş elini tedavi etmeye başladı. Bir doktor gibi, kesiğe dikiş atmaya başlamıştı ve ne yaptığından gayet emin gözüküyordu. 

"Doktor musun?" diye sordum merakla. Gülümsedi.  

"Doktor değilim ama, en az bir doktor kadar ameliyat görmüşlüğüm var." dedi göz kırparak. Ne demek istediğini anlamıştım. Ali'nin kesik elinden daha fazlasıyla karşılaşıyorlardı. Ve buna Hakan'da dahildi. Fazlasını bilmek istemediğimden, aklımı kurcalayan soruları sormaktan vazgeçtim. 

Onları salonda tek bırakarak, elimde Hakan'ın getirdiği poşetle odaya doğru ilerledim. Cem ile buluşmak için hazırlanmam gerekiyordu. Onu kandırmam ve, bir şekilde yakalanmasını sağlamam gerekiyordu. Duş alıp Hakan'ın getirdiklerini giydiğimde aynada kendime baktım. 

Beyaz geniş yaka kazağın altına giydiğim siyah kot pantolonu petrol mavisi kabanla tamamladım. Siyah botlarım ve sıkıca at kuyruğu yaptığım sarı saçlarımla aynadaki yansımam beni tatmin etmişti. Ya da birilerine aldırmıştı. Çantamı da çapraz boynuma astığımda hazırdım. Cem ile buluşmak için hazırlandığıma inanamıyordum.

Odadan çıkıp tekrar salona döndüğümde kimse yoktu. İlerleyip kapıdan dışarı çıktım.  Siyah bir cipe yaslanmış bekleyen Ali'yi gördüğümde ilk karşılaşmamız geldi aklıma. Gülümsedim ona doğru ilerlerken.

"Neye gülüyorsun?" diye sordu yanına kadar geldiğimde. 

"Ankara'da kafenin önünde karşılaştığımızda da böyle arabaya yaslanmış ukala bakışlarla bana bakıyordun." dediğimde beklemediğim bir şekilde kahkaha attı.

"Ukala derken! " dedi kahkahalarının arasından. Sinirlenir diye beklerken, bu şekilde gülmesi şaşırtmıştı. Cevap vermedim ve bilmem der gibi omuzlarımı kaldırıp indirirken, arabanın kapısını açıp oturdum. Ve sadece önüme baktım. Eğlenmek ben de istiyordum ama gergindim. Deli gibi kaçtığım adamın yanına kendi rızamla hazırlanıp gidiyor olmak beni korkutuyordu. Üstelik bu sefer yalnız değildim. 

Bölüm sonu...

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now