"Ben bir şey yapmadım, lütfen! " diyebildim sadece. Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Saçlarımı sıkıca tutan ellerinin üzerindeki ellerimi çekerek yüzümü kapattım. "Özür dilerim" diye mırıldandım. Kendimi kaybediyordum. Yaşlarım durmadan akarken, akan yaşlarımın cezasını nasıl vereceğimi düşünüyordum. "Lütfen ceza verme, özür dilerim." diye yalvarmaya başladım. Yüzüme kapattığım ellerimden dolayı sesim boğuk çıkıyordu. 

"Öleceksin, ben değil sen öleceksin." Duyduğum sesle ellerimi yüzümden ayırıp bakışlarımı karşıma çevirdim. Nefesim boğazıma oturan hıçkırıkla kesildi. Nefes almaya çalıştıkça daha çok kesiliyor, boğuluyordum.

"Bebeğim!" dediğinde kalkan midemle öğürmeye başladım. Ali'nin saçlarımı tutan ellerinin sertliği, buna rağmen hiç azalmamış hatta artmıştı.

"Sana güveneceğimizi mi sandın? " gelen başka bir ses kulaklarımda uğuldamaya neden oldu. Kalbimi durduran sese doğru döndüğümde Hakan karşımda duruyor, elindeki silahı bana doğrultmuştu. Hayır kalbim durmamıştı. Hatta duracak bir kalbim kalmamış, paramparça olmuştu. Tek parçası bile yoktu artık vücudumda. Yaşamıyordum. Sonra bir silah sesi...

 Öldüğümü sanıp  gözlerimi kapattım. Her şey sustu. Çıt bile çıkmıyordu. Saçlarımdaki el uzaklaşmıştı benden. Korkuyla tekrar gözlerimi açmaya çalıştım. Bunu başardığımda da gördüklerimle derin bir iç çektim. 

   Az önce Hakan'ın elinde olan silah Cem'in elindeydi ve Ali ile Hakan yerde kanlar içinde yatıyordu. Cem pis sırıtmasıyla bana bakarken, ben yere çöküp başımı dizlerimin arasına alıp kollarımı etrafına sardım. Boşluğa bakıyor, hiç bir şey hissetmiyordum. Çünkü ölmüştüm. Kurşun bedenime değil ama ruhuma isabet etmişti. Ruhu ölen insan da ölmüş sayılırdı. 

"Bebeğim" diyen sesi duydum. Sonra omzuma dokunan elini hissettiğimde attığım çığlıkla kendimi uçurumdan düşerken yakaladım. Son sürat aşağıya düşerken hızla sırtımı doğrulttum. Deli gibi kapıya vuruluyordu ve ben odada, yatağın içindeydim. Her şey rüya mıydı? Yoksa tekrarını mı yaşayacaktım. Kapı aynı rüya sandığım zamandaki gibi çalınıyordu. Yavaşça yataktan kalktım. Ayağa kalkmaya çalıştım. İlk denemem de titreyen bacaklarım beni tekrar yatağa düşürse de, sonunda yağa kalkabilmiştim. Adımlarım biraz daha hızlandı. Çünkü Hakan'ın sesini duyuyordum kapıya inen yumruk seslerinin arasında. 

"Ezgi!" 

"Aç kapıyı" 

"Bir anahtarı getirmek bu kadar uzun mu sürer lan!"  ...

  Korkuyla kapıyı açtığımda karşımda nefes nefese kalmış halini gördüm. Birkaç adım geriye attım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Kabus gördüğümden artık iyice emin olmuştum. Gözlerimi tekrar açtım. Karşımda Hakan'ı canlı bir şekilde  gördüğümde, gözlerimin önüne yerde kanlar içinde yatan hali geldi ve içimden şükürler ederek boynuna atladım.

"Neden çığlık attın, ne oldu?" derken boynuna sardığım sımsıkı kollarım sözünü yarıda kesti. Boynuna gömdüğüm yüzüm  sıcaklığını hissetmişti. İyice emin olmuştum artık. Her şey bir rüyaydı. Benim yüzümden kimse zarar görmemişti. Cem onlara bir şey yapmamıştı.

   Hâlâ sıkı sıkı sararken boynunu, ellerinin belime dolanmasıyla aldığım karşılık, tuttuğum nefesimi bırakmama neden oldu. Rahatlamıştım. 

   Ne kadar süre o şekilde kaldığımı bilmiyorum ama kabusun etkisinden çıktığımda hızla kollarımı ondan uzaklaştırdım. Yüzüme bakarken ilk defa ifadesiz değildi bakışları. Benim için endişelendiğini görebilmiştim. 

   Sağ elinin işaret parmağının tersini sol yanağıma değdirdiğinde kendimi geri çektim. Göz hizasına getirdiği parmağına baktığında ıslaklığı gördüm ve elim hemen yanaklarıma gitti. Islanmışlardı ve Hakan bunu fark etmişti.

KARANLIK ŞEHİRUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum