01. DÖNÜŞ

3K 189 65
                                    


*Timaş Yayın Grubu, Portakal Kitap yayınları etiketiyle çıkan Şehir, Zehir ve Hamza kitabım için ön okuma niteliğindedir. Yıllar evvel olduğu gibi size karakterlerimi yeniden takdim etmenin heyecanı içindeyim :) Yeni bölümü kısa bir vakit sonra yüklenecektir, keyifli okumalar...

***

Sert çehresi buz gibi bir rüzgâr, dudaklarına sızmış tebessümü sımsıcak bir paltoydu. Hele ki yüzünü eğip gülümseyişi, karakışta taze közle kavrulan sıcacık bir sobaydı. Ona bakınca üşüyor, ona bakınca ısınıyordum; fakat yüzünü asmaya görsün, keskin soğuk vahşice kazınıyordu uzuvlarıma.

Ne uzun ne kısa saçlarını sağa taramış, uzun paltosu yağmurla parıl parıl parlıyordu; sakalı bile son gördüğümden ne bir santim uzun ne bir santim kısaydı, siyah çizmelerinin bağcıkları sanki bir daha çözülmemek üzere özenle bağlanmıştı. Heybetinden bir zerre eksilmemişti, özünü gizleyen vakarı üzerindeydi ve hâlâ bir savaşçı gibi serindi güzel şemaili. Hafızama kazınmış silueti anılarımdakiyle birebir örtüşüyordu, üzerinden hiç vakit geçmemiş gibi.

Kalbim göğsümde bir krizin eşiğindeymiş gibi dövünüyordu, dizlerime inen heyecanlı titreyiş adımlarıma maniydi. Bu adama olan özlem ve heyecanla gözlerime dolmuş yaşlar yüzüme düşen yağmur damlalarına karışıp gizleniyordu.

Gözlerimi ondan çekip kurtarmanın nasıl güç bir meziyet olduğunu anlatmaya mecalim kalmamıştı. Onunla birlikte mescidin bahçesinden çıkan çocuğun başını okşarken yüzünde açan tebessümü beni öyle büyük bir hezeyan haline sokmuştu ki, dilimde doğacak manasız cümleler için çenemi sımsıkı kapamıştım.

Beni görmesini istiyordum ama beni görecek diye ölesiye korkuyordum.

Fakat nihayet kaldırımda akıp giden insanların arasında heykel gibi bir başına dikilmiş onu izleyen bu aciz kadını gördü, bana baktı. Önce bir yabancı sanarak yüzünü çevirdi, bu bir saniye dahi olsa çok gücüme gitmişti. Sonra ise dudaklarında izi kalmış tebessüm bir anda suretinden silinip gitti, geriye yalnız bir karakış kaldı ifadesinde. Gözleri yeniden beni buldu, kalbim bu heyecanı kaldıramadı. Şaşkın bir yeniyetme gibi arkamı dönüp seyrelmiş kalabalığın arasından koşa koşa uzaklaşmaya başladım.

Arkamdan seslenişi ve ardımdan koşan adımlarıyla sesinin titreyişi bana umut oldu. Onun için buraya dönmüştüm, beni görmesinden korkmuştum, onu aramış ve bulmuştum fakat şimdi ondan kaçıyordum, pek tabi ki gönlümdeki tutarsız istek peşimden gelmesinden yanaydı.

Koştum...

Pekâlâ, biraz soluklanalım... Ben değil, ben hâlâ koşuyordum fakat hikâyeye nefes alma müddeti tanımalıyım. Damdan düşer gibi ortaya serdiğim bu hikâyenin en başına dönmek artık bir zaruretti belli ki, bu manasız davranışlarımın izahını yapmalıydım.

Bugünün nasıl başladığını ve neden bu şehirde olduğumu şöyle anlatayım...

Buraya geldiğimde vakit ikindiyi geçse de benim için gün, ben havaalanından çıktığımda başlamıştı. Hiddetle gökyüzünden kopan yağmur damlaları, sokakları insanlardan arındırmak ister gibi öfkeli bir annenin şefkatiyle dövüyordu yeryüzünü. Şemsiyesiyle koşuşturan, taksilerin durması için ellerini sallayan ve kaldırımların binalara yakın kısımlarından yürüyen insanlar sanki hiç değişmemiş gibiydi; sanki burayı terk edip gideli bir buçuk yıl değil, yalnızca birkaç saat geçmişti. Bu şehir hatıralarımdaki gibi hiçbir eksik ve fazlası olmadan yaşamaya devam ediyordu.

Hâlâ adımlarımı Karakoza'nın asfaltında attığımı idrak etmekte zorluk çekiyordum; kaçarak burayı terk edişimin ardından, şimdi koşarak buraya dönmeme sebep olan heyecan göğsümde taptaze saklanırken, yıllarca hafızama kazınmış bu yağmur gürültüsünü anılarımla örtüştürdüm. Buz kesmiş parmak uçlarım şehrin serin karşılamasına zihnim kadar hızlı alışamamıştı.

ŞEHİR, ZEHİR VE HAMZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin