"Li Feng, son kez uyarıyorum seni. İşlerin daha kötü bir hal almasını istemiyorsan git buradan."

"Ne olur? Söyle, daha kötü ne olur? Yoksa beni zorla geri mi gönderirsin, bana zarar mi verirsin? En fazla ne yapabilirsin ki?"

Zhan, Yibo'dan ayrılarak üzerine yürüyen kadının  ilerleyişini durdurmak için kollarından tuttu. "Dur artık, sınırını aşma!"

Birbirlerine bakan ikiliden ayrılan çocuk oradan gitmek istedi. Burada olmamalıyım diye düşünüyor, düşünüyor ve düşünüyordu. Belki Albayın yıllanmış kanepesinde kıvrılıp kalmalıydı, ya da Yubin ile elma kasalarını taşırdı. Balkonunda bir hayale dalar, bir çizim karalar ve uyurdu biraz. Hiçbirinde canı böyle yanmazdı.

Kendisini geçip giden arabalarla dolu yola attığında birkaç acı fren sesini, kendisine kızan sürücü seslerini duysa da durmamıştı. Yol uzundu, Zhan arkasından bağırıyordu. Ancak durursa ölecek gibiydi.Bu yüzden kendisini yeniden önünde beliren bir araba akınının önüne attığında beklediği gibi araç hemen duramamış ve neredeyse sürücü ona çarpana dek frenine basamamıştı.

"Yibo!"

Bu korkuyla yıkanan seslenişin yanında çevreden gelen birkaç zayıf çığlık da kulağına ulaşmıştı. Ancak kimseyi göremiyordu, o an Yibo korkuyla yere çökmüş, gözlerini sımsıkı yumarak ellerini kulaklarına siper etmişti. Dibinde duran aracın sıcaklığını hissediyordu. Aracından çıkan sürücünün öfkeli bağırışı da çok netti. Fakat tüm sesler birleşip bir sel oluşturuyordu ve o, sele kapılmamak konusunda müthiş bir direnç gösteriyordu.

"Tanrı aşkına!Az kalsın eziliyordun! Kurallara uymadığın ve kargaşa yarattığın icin dava edeceğim seni!"

Xiao Zhan az önce olanlar ve yaşadığı korku yüzünden elleri titriyordu. O vaziyette adama yaklaşıp sert sesiyle tek seferde konuştu. "Bağırmaya devam edersen alacağın darp raporuyla birlikte beni de dava edebilirsin."

Adam bir an şaşkına dönerken Zhan onu bırakıp yerdeki çocuğa yönelmişti. Sık sık onun adını zikretse de Yibo hala pozisyonunu koruyordu. Adam onlara yaklaşıp yeniden yüksek sesiyle konuşana dek Zhan, Yibo'nun gözlerini açarak kendisine bakması için neredeyse yalvarmıştı.

"Sen beni tehdit mi ediyorsun! Ne hakla!"

Zhan kısa bir süre ayaklanıp bağıran adama yaklaştı ve hışımla yakasından kavradı onu. Korkutucu bir sesle konuştu.

"Kaybol gözümün önünden."

Adam suskunlukla yutkundu ve korkuyla kendisini geriye çekti. Zhan da daha fazla vakit kaybetmedi ve küçük olana doğru eğilerek hızlıca kucağına aldı onu. Biriken kalabalığin yavaşça azaldığı sırada hızlı adımlarla uzaklaştı oradan.

Kucağına kıvrılan ve ellerini kulaklarından çekse bile hala gözlerini kapalı tutan çocuğa ne diyeceğini bilemiyordu. Yibo şiddetle titrerken hiçbir şey yapamıyordu ve suçlu hissediyordu. Belki de hayatına Yibo girer girmez bunu ailesine söylemeliydi. Ama hiçbir şekilde ailesinin ondan habersiz nişan töreni hazırlamak gibi uç noktada bir şey yapacağını düşünemezdi.

Nihayet parkın tenha sayılabilecek bir yerine geldiklerinde Yibo, büyük olanın kolları arasından inmek istedi ve Zhan bu isteği ikiletmedi.

Bir süre karşı karşıya durdular. Çocuk yere bakıyor, Zhan ise ona bakıyordu. Söylenecek belki de onlarca cümle vardı, lakin ikisi de bunun için yeterince cesaret gösteremiyordu. Büyük olan nihayet samimi bir şekilde özür dileyecekken Yibo konuştu.

"O kadın, çok mu yakındınız onunla? Şimdi de öyle çok yakın mı olacak sana?"

Zhan uzanarak yanaklarını okşadı hafifçe. Bu sorunun soruluş şekli, Yibo'nun küçük bir çocuğa dönüşerek mahzunlaşan ifadesi onu mahvediyordu. Bu yüzden güven veren bir sesle, "Hayır."Diye cevapladı çocuğu. "Tabiki de hayır, onunla arkadaşlığım lise yıllarında kaldı. "

Amélie'nin Öyküsü [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin