shakespeare Bölüm 7

Start from the beginning
                                    

Şaşkın ama istekli gözlerini ayıramıyordu bu adamdan Eren. Herkes gibi o da dalıp gitmişti bu kuzguna. Biran önce eli silahlı bir cani, bir haydut ve lanet olası bir zorba olduğunu hatırlaması gerekiyordu. Kızgındı, ölesiye nefret ediyordu ondan, kendisi gibi onunda çıldırmasını istiyordu. Bu lanet herifin yapacağı en son şey onu etkilemek olmalıydı. Boğuluyor gibi hissettiği bir anda koltuğundan kalkarak yüzünü öğretmene çevirdi.

"Affedersiniz, acaba dışarı çıkabilir miyim?"

"Neden Eren, bir problem mi var?"

"E, evet şey,, benim revire gitmem gerek. İzninizle." Deyip tam kapıya gidecekken arkadan biri seslendi.

"Sanırım birileri dersi dinlemekten kaçıyor. Kim bilir, belkide gerçek anlamda notuna zayıf yansıması gereken asıl kişi revire kaçıyordur. Orada yapması gereken çok önemli şeylerimi var yoksa?"

Biranda durup başını yavaşça çevirdiğinde gözlerine katıksız bir keskinlik yerleştirdi ve gözlerini kısıp sesin sahibine döndü. Timuçin oturduğu yerden gözlerini kendisine dikmiş olan gence bakarken o futursuzca devam etti.

"Bu çok komik doğrusu, böyle önemli bir konuyu dağıtan değil ama seven birinin yargılanması oldukça nahoş değil mi? "

Gülümsedi Timuçin, gözlerini devirirken:

"O halde bize kanıtla." Dedi.

Alper yüzünde keskin bir ifadeyle Eren'e baktı:

"Kimseye bir şey ispatlamak zorunda değilsin." Dedi birden. Hayatında ilk kez bu okuldan birini savunduğuna inanamadı. Üstelik Timuçin'e karşı. Bu ani patlamasına kendi de şaşırmıştı lakin neden böyle yaptığını anlayamadı. Fakat geri adımda atmadı. 

"Bazıları susmayı hak eder." Diye fısıldarken kendi kendine başını  öğretmene çevirdi ve gözlerini kaçırıp nefes aldı Eren.

"Ne oldu, ne bu sessizlik bizi daha ne kadar beklete..."

"Zavallı ruh," Dedi Eren Kuzgunun cümlesini keserek, keskin gözlerini yüzüne çevirdi:

"günahkar toprağımın can evi," Diye devam etti. Sesi başta sert çıksa da  buğulu ve derinden geliyordu şimdi. 
"Olmuşsun başkaldıran güçler elinde köle;
Niçin yanar içinde dert ve yokluk alevi, Oysa dış duvarların süslü boyalı böyle?
Günlerin sayılı da bu çürüyen konakta,,Niye harcarsın ona sen varını yoğunu?
Mirasına aç gözlü böcekler konacak da
Ne süs kalacak ne şan.Budur bedenin sonu.
Sen artık uşağının yitirdiğiyle geçin,
Seni yüceltsin diye o erisin, yok olsun;
Kof saatlerini sat sonsuzluk almak için, Dışın yoksul düşsün de için servetle dolsun.
Sen de ölümle beslen nasıl ölüm can yerse, Ölmek bitmiş demektir ölüm ölür giderse."

Sesini istediği tonda çıkarabildiği için mutluydu zira keskin bakışlı kuzgunla beraber etrafındakilerin de dikkatlerini çekmişti. Gözlerin de ise katıksız bir öfke görünüyordu şimdi. Savaş başlamıştı elbette,   onun sözlerine boyun bükeceğini  düşünüyorsa boş bir hayale kapılıyordu. Tek kaşını kaldırıp: "146. sone, nasıl? Senin gibi yaptım oldu mu? sanırım şimdi dersi asmadığım anlaşılmıştır. İzninizle hocam." Diyerek kapıya yöneldiği sırada gözleri karardı ve başına gelen ani bir sızıyla tüm dünya karardı.

**********

Işık çok parlak. Her zaman bu kadar parlak mıydı? Ah elbette her zaman böyle parlak olmalıydı. Başını çevirdiği sırada Alper'in yanı başında oturduğunu gördü. Neler oluyordu?

"Ahh, Eren uyandın mı? çok korktum  iyi misin? Biranda düşüp bayıldın."

"Düştüm mü?"

Ölümcül Saplantı (+18)Where stories live. Discover now