SUSUŞ

187 23 20
                                    


Edgar'ın tedirginliği şimdi geçmişti. Açık ve çok belirgin bir duygu vardı içinde. Kin ve apaçık düşmanlık duyuyordu. Onlara engel olduğunu bilmesinden bu yana birlikte bulunmaktan hınzırca ve karmakarışık bir zevk alıyordu. Onların rahatını kaçırmaktan, duyduğu düşmanlığın bütün gücüyle karşılarına dikilmekten gizlice zevk alıyordu.

Önce barona dişlerini gösterdi. Sabah aşağıya inen baron içten gelen bir: "Merhaba, Edi!" diye onu selamlayınca, çocuk koltuğunda hiç kıpırdamadan ve başını kaldırıp yüzüne bakmadan sertçe: "Günaydın!" demekle yetindi.

"Annen inmedi mi?"

Edgar, elindeki gazeteye bir göz attı.

"Bilmiyorum," diye konuştu.

Baron şaşaladı. Ne olmuştu böyle birdenbire?

"Neyin var, Edi? Kötü mü uyudun?"

Şakayla durumu düzeltebilirdi.

Fakat Edgar, yine üst perdeden bir: "Hayır!" fırlatıp, yeniden gazeteye daldı.

Baron: "Sersem oğlan!" diye mırıldandı ve omuz silkip, yürüdü. Düşmanlığını şimdi açığa vurmuştu.

Edgar, annesine karşı da nazik, fakat soğuk davrandı. Onu karşıdaki tenis sahasına yollamak için yaptıkları beceriksiz denemeye de hiç yanaşmadı. Dudaklarında beliren acı gülümseyiş, bundan sonra artık aldatılamayacağının belirtisiydi.

Yalancıktan bir dostlukla: "Sizinle gezmek daha çok hoşuma gidiyor, anne!" dedi ve kadının gözlerinin içine baktı. Anne hemen bir yanıt bulamadı. Bir an durakladı. Bir şeyler arandığı belliydi. Sonunda: "Sen burada bekle beni!" diye kestirip attı ve kahvaltı salonuna doğru yürüdü.

Edgar bekledi. Fakat içindeki kuşkudan bir türlü kurtulamıyordu. Tedirgin bir içgüdü ona, annesiyle baronun arasında geçen her sözde gizli ve düşmanca bir niyet olduğunu söylüyordu. Kuruntulu olmak, ona tuhaf bir önsezi sağlıyordu. Edgar söyledikleri gibi holde bekleyeceğine, caddeye çıkıp otelin bütün kapılarını kollamayı daha uygun buldu. İçindeki bir duygu aldatıldığını haberdar ediyordu. Fakat bundan böyle onları elinden kaçırmayacaktı. Dışarı çıkınca, serüven kitaplarından öğrendiği gibi, hemen bir odun yığınının arkasına gizlendi. Bir yarım saat bekledikten sonra kendi kendine güldü. Annesi elinde tuttuğu göz alıcı bir gül demetiyle yan kapıların birinden dışarı çıkmıştı. Dostluğunu hiçe sayan baron da arkasındaydı.

İkisi de kendilerine pek güveniyor gibiydi. Onun elinden kurtulduk, sırrımızla yalnız kalabildik, diye rahatlamışlar mıydı? Konuşa gülüşe orman yoluna doğru yürüdüler.

Tam sırasıydı şimdi. Edgar, sanki bir rastlantı sonucu yolu buraya düşmüş gibi ağır ağır ve istifini hiç bozmadan odun yığınının arkasından ortaya çıkıverdi. Büyük bir soğukkanlılıkla onlara doğru yürüdü. Şaşkınlıklarının tadına varmak için iyiden iyiye ağırdan aldı. Annesi ile baron şaşırdı. Hayretle birbirlerine baktılar. Çocuk, yapmacık bir olağanlıkla yaklaştı ve küçümser bakışlarını onlara dikti. Sonunda annesi: "Aa, sen misin, Edi?" dedi. "Biz de seni içerde aramıştık."

Çocuk, ne de yüzsüzce yalan söylüyor, diye bir an aklından geçirdi ve hırsla dudaklarını ısırdı. Dudaklar, küçük çocuğun büyük sırrını dişlerin arasından dışarıya vermediler.

Üçü de bir an kararsızca öyle durdu. Sanki biri ötekini kolluyor gibiydi. Sonunda kadın öfkeyle boyun eğdi ve: "Haydi, yürüyelim!" dedi. Konuşurken burun delikleri titremiş, elindeki güllerden birinin yapraklarını yolmuştu. Öfkesini ele vermişti. Edgar, bu durumla hiç ilgisi yokmuş gibi çevresine şöyle bir bakındı ve onların yürümesini bekledi. Sonra da peşlerinden gitti.

Yakıcı SırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin